EN Some people partly blame themselves for the dysfunctional behavior of their family members, particularly with addicts who are very quick to shift responsibility off themselves and blame others
EN Some people partly blame themselves for the dysfunctional behavior of their family members, particularly with addicts who are very quick to shift responsibility off themselves and blame others
TR Bazı insanlar aile üyelerinin işlevsiz davranışları için kısmen kendilerini suçlarlar, özellikle de sorumluluğu çok çabuk kendilerinden uzaklaştıran ve başkalarını suçlayan bağımlılar söz konusu olduğunda
inglês | turco |
---|---|
people | insanlar |
behavior | davranış |
family | aile |
responsibility | sorumluluğu |
others | başkaları |
members | üyelerinin |
particularly | özellikle |
of | in |
and | ve |
some | bazı |
EN Armed with this provisional acceptance of their work, authors can perform the research in the knowledge that the results themselves will not determine the article's publication
TR Çalışmaları bu şekilde koşullu olarak kabul edilen yazarlar, araştırmalarını, makalenin yayınlanmasına etki edecek olan şeyin sonuçların kendisi olmayacağını bilerek yapabilmektedir
inglês | turco |
---|---|
authors | yazarlar |
this | bu |
will | edecek |
research | araştırmalar |
the | kabul |
EN Erhan thinks that people with disabilities should be given an opportunity without prejudice to show themselves
TR Erhan, engellilere önyargısız olarak kendilerini gösterme fırsatı verilmesi gerektiğini düşünüyor
inglês | turco |
---|---|
erhan | erhan |
should | gerektiğini |
to | olarak |
opportunity | fırsat |
EN Foursquare cannot guarantee the authenticity of any Content or data which users may provide about themselves
TR Foursquare, kullanıcıların kendi haklarında verebilecekleri herhangi bir İçeriğin veya bilginin doğruluğunu garanti edemez
inglês | turco |
---|---|
guarantee | garanti |
foursquare | foursquare |
of | in |
or | veya |
any | herhangi |
users | kullanıcılar |
themselves | bir |
EN We connect women with nature, one another, and themselves
TR Biz kadınların doğayla, diğer kadınlarla ve kendileriyle bağ kurmasına yardımcı oluruz
inglês | turco |
---|---|
another | diğer |
and | ve |
we | biz |
women | kadınlar |
EN Giving people the information and tools they need to fix products cuts down on support costs. Customers love it when they can get their stuff fixed quickly—whether by themselves or at a local repair shop.
TR Ürünleri tamir edebilmeleri için insanlara ihtiyaç duydukları bilgi ve aletleri vermek, destek maliyetlerini düşürür. Müşteriler, eşyalarının hızlıca tamir edilmesine bayılır; bunu ister kendileri yapsınlar ister yerel bir tamirhane.
inglês | turco |
---|---|
people | insanlara |
support | destek |
costs | maliyetlerini |
customers | müşteriler |
quickly | hızlıca |
local | yerel |
and | ve |
repair | tamir |
need | ihtiyaç |
information | bilgi |
a | bir |
EN Some companies sue themselves in the foot.
TR Bazı şirketler kendi oturdukları dalı kesiyor.
inglês | turco |
---|---|
some | bazı |
companies | şirketler |
the | kendi |
EN Our goal is to create a connected environment that is fun, unique, enriching and safe by encouraging our users to conduct themselves with a high degree of integrity, decency and respect
TR Amacımız, kullanıcılarımızı dürüst, doğru ve saygılı davranmaya teşvik ederek eğlenceli, benzersiz, değer katan ve güvenli bir bağlantı ortamı yaratmaktır
inglês | turco |
---|---|
goal | amacı |
fun | eğlenceli |
connected | bağlantı |
environment | ortamı |
high | üst |
unique | benzersiz |
and | ve |
respect | saygı |
users | kullanıcılar |
to | güvenli |
EN By playing the game in “drone mode”—navigating the project from the perspective of an unmanned aerial vehicle—personnel can familiarize themselves with evacuation routes or simulate emergency scenarios
TR Oyunu “drone modunda” oynayarak, yani projeyi insansız hava aracı perspektifinden hareket ettirerek, personel tahliye rotaları hakkında bilgi sahibi olabilir veya acil durum senaryolarını taklit edebilir
EN Initially they called themselves "The Dust Brothers." They changed their name in 1995 given the preexisting Amer… read more
TR Başlangıçta, özellikle Amerikan müzik piyasasında "Dust Brothers" olarak anıldılar, 1995'ten itibaren bugünkü isimlerini aldıl… Devamını oku
EN MxPx started as three 15-year-old kids calling themselves Magnified Plaid pounding out music inspired by and similar to The Descendents and other Southern California punk rock bands
TR 15 yaşında 3 arkadaş tarafından kurulan grup Descendents gibi grupları kendilerine örnek alıyordu
inglês | turco |
---|---|
bands | gruplar |
old | yaşında |
by | tarafından |
EN MxPx is a punk rock band that was formed in 1992 in Bremerton, Washington, United States. MxPx started as three 15-year-old kids calling themselves Magnified Plaid pounding out music inspir… read more
TR MxPx 1992'de kurulan Amerikan punk rock grubudur. 15 yaşında 3 arkadaş tarafından kurulan grup Descendents gibi grupları kendilerine örnek alıyordu. Kendi tarzlarını zaman içinde bu… Devamını oku
EN They paternalistically claim they are trying to protect us from ourselves or others, but in reality they are trying to protect themselves from our own exercise of liberty
TR Bir baba içgüdüsüyle başkalarından bizleri korumaya çalıştıklarını iddia etmekteler, ancak aslında özgürlüğümüzü kullanma hakkımızdan kendilerini korumaya çalışmaktalar
inglês | turco |
---|---|
others | başkaları |
us | bizleri |
but | ancak |
themselves | bir |
EN Golden Frog was created to develop services that give people the ability to defend and protect themselves online.
TR Golden Frog insanların kendilerini online olarak korumalarına ve savunmalarına olanak veren hizmetleri geliştirmek için kurulmuştur.
inglês | turco |
---|---|
services | hizmetleri |
online | online |
golden | golden |
frog | frog |
and | ve |
people | insanlar |
give | için |
EN Netizens of the world must arm themselves with the tools to protect their information and identities online
TR Tüm dünyadaki internet kullanıcıları çevrim içi bilgilerini ve kimliklerini korumak için gerekli araçları temin etmelidir
inglês | turco |
---|---|
information | bilgilerini |
online | internet |
tools | araçları |
of | in |
and | ve |
EN I will start: “My name is ______ , and I am an Internet and technology addict in ______.” [each member introduces themselves]
TR Başlayacağım: "Benim adım ______ ve ______'da bir İnternet ve teknoloji bağımlısıyım." [her üye kendini tanıtır]
inglês | turco |
---|---|
technology | teknoloji |
member | üye |
each | her |
and | ve |
my | benim |
EN Tradition 2: For our group purpose there is but one ultimate authority—a loving Higher Power as they may express themselves in our group conscience. Our leaders are but trusted servants; they do not govern.
TR Gelenek 2: Grup amacımız için tek bir nihai otorite vardır - kendilerini grup vicdanımızda ifade edebilecekleri sevgi dolu bir Yüksek Güç. Liderlerimiz sadece güvenilir hizmetkarlardır; yönetmiyorlar.
inglês | turco |
---|---|
tradition | gelenek |
group | grup |
higher | yüksek |
power | güç |
trusted | güvenilir |
for | için |
a | bir |
one | tek |
EN First though, we ask anybody who’s available to sponsor, co-sponsor, or receive outreach calls to make themselves known
TR İlk olarak, sponsor olmaya, ortak sponsor olmaya veya sosyal yardım çağrıları almaya müsait olan herkesten kendilerini tanıtmalarını istiyoruz
inglês | turco |
---|---|
first | a |
outreach | sosyal yardım |
sponsor | sponsor |
co | ortak |
we | istiyoruz |
or | veya |
available | olan |
though | olarak |
EN These are things that in and of themselves do not constitute the addictive cycle, but that are consistently likely to bring up urges to go into our bottom lines
TR Bunlar, kendi içlerinde bağımlılık döngüsünü oluşturmayan, ancak sürekli olarak alt satırlarımıza girme dürtülerini ortaya çıkaran şeylerdir
inglês | turco |
---|---|
bottom | alt |
cycle | döngü |
lines | olarak |
are | bunlar |
EN Offline hobbies, passions and activitiesMany members, after starting to make progress with their recovery, find themselves faced with an uncomfortable amount of free time
TR Çevrimdışı hobiler, tutkular ve aktivitelerBirçok üye, iyileşme sürecinde ilerleme kaydetmeye başladıktan sonra, kendilerini rahatsız edici miktarda boş zamanla karşı karşıya bulur
inglês | turco |
---|---|
progress | ilerleme |
uncomfortable | rahatsız |
amount | miktarda |
members | üye |
time | zamanla |
and | ve |
to | karşı |
after | sonra |
EN Our platform gives startups affordable access to branding solutions, helping them grow and establish themselves in the market
TR Startuplara markalama çözümlerine makul fiyatlar karşılığında erişim imkanı sunan platformumuz, onların piyasada büyümesine ve tutunmasına yardımcı oluyor
inglês | turco |
---|---|
gives | sunan |
access | erişim |
branding | markalama |
them | onları |
the | onların |
and | ve |
EN With shared messages, videos, photos, or documents, people have the chance to express themselves freely
TR Paylaşılan iletiler, videolar, fotoğraflar veya belgelerle beraber insanlara kendilerini özgür bir şekilde ifade etme şansı verilmiştir
inglês | turco |
---|---|
shared | paylaşılan |
videos | videolar |
photos | fotoğraflar |
chance | şansı |
people | insanlara |
the | etme |
or | veya |
with | şekilde |
themselves | bir |
EN Erhan thinks that people with disabilities should be given an opportunity without prejudice to show themselves
TR Erhan, engellilere önyargısız olarak kendilerini gösterme fırsatı verilmesi gerektiğini düşünüyor
inglês | turco |
---|---|
erhan | erhan |
should | gerektiğini |
to | olarak |
opportunity | fırsat |
EN For over 10 years, many customers have dedicated themselves to solving as their own SSL provider
TR 10 yılı aşkın bir süredir, birçok müşteri kendi SSL sağlayıcısı olarak çözülmeye kendini adamıştır
inglês | turco |
---|---|
customers | müşteri |
ssl | ssl |
for | aşkın |
provider | sağlayıcısı |
many | çok |
years | bir |
EN They must preserve the exchange of information between themselves and their customers
TR Kendileri ve müşterileri arasındaki bilgi alışverişini korumaları gerekir
inglês | turco |
---|---|
must | gerekir |
customers | müşterileri |
information | bilgi |
and | ve |
between | arasındaki |
EN Women are increasingly asserting themselves in traditionally male-dominated fields. The proportion of people with a migration background is also increasing.
TR Geleneksel olarak erkek egemen alanlarda bile kadınlara ve daha fazla çeşitliliğe ihtiyaç, her geçen gün yükseliyor.
inglês | turco |
---|---|
traditionally | geleneksel |
male | erkek |
also | ve |
the | gün |
of | her |
in | olarak |
EN Goethe, Schiller, Brecht and Hesse are known all over the world. But what do Germans themselves most like to read? We have some reading tips.
TR Alman konforu? Tipik bir oturma odasının nasıl bir görünüm arz ettiği ve hangi eşyanın vazgeçilmez olduğu hakkında.
inglês | turco |
---|---|
the | alman |
read | ve |
EN The respective operators and providers are themselves responsible for the content of these external websites
TR Harici web sitelerindeki içerikten ilgili operatör ve sağlayıcı sorumludur
inglês | turco |
---|---|
respective | ilgili |
responsible | sorumludur |
external | harici |
websites | web |
and | ve |
EN Their first reaction has been to make the measures they took to protect themselves from the infection even stricker: “We stopped seeing our friends
TR Hayatlarında yaptıkları ilk değişiklik kendilerini enfeksiyondan korumak için aldıkları önlemleri daha da katı hale getirmek oldu: “Arkadaşlarımızla görüşmeyi bıraktık
EN Thousands of Syrian children dropped out of primary education for years due to war and found themselves on the streets. We were able to send thousands of children
TR WATAN, Suriye’deki ve Türkiye’deki insani krizler karşısında mülteciler, yerinden edilenler ve ev sahibi topluluklarıyla ilgili acil müdahale söz konusu olduğunda en hızlı ve en önde gelen kuruluşlardan biri olarak kabul edilir.
inglês | turco |
---|---|
and | ve |
on | ilgili |
the | kabul |
of | biri |
EN A digital mechanism will be developed by creating a network of social cooperatives that will enable social cooperatives to establish communication and cooperation among themselves.
TR Sosyal kooperatiflerin aralarında iletişim ve iş birliği kurmasını sağlayacak bir sosyal kooperatifler ağı oluşturularak dijital bir mekanizma geliştirilecektir.
inglês | turco |
---|---|
network | ağı |
social | sosyal |
communication | iletişim |
and | ve |
digital | dijital |
EN consolidating intra-organizational democracy; developing CSOs' engagement in communication and cooperation, both within the country and abroad, among themselves as well as with central/local public administrations or private sector
TR Örgüt içi demokrasilerin pekiştirilmesi; STÖ’lerin yurtiçi ve yurtdışında kendi aralarında ve devlet/yerel yönetim veya özel sektör gibi diğer alanlarla iletişim ve işbirliğinin geliştirilmesi,
inglês | turco |
---|---|
communication | iletişim |
local | yerel |
sector | sektör |
developing | geliştirilmesi |
and | ve |
or | veya |
EN But, on the other hand, the right to participation is beyond the right to vote and be elected, and implies active participation of individuals in processes related to themselves also during non-electoral periods
TR Ancak diğer yandan katılım hakkı seçme seçilme hakkının ötesinde, bireylerin seçimlerin olmadığı zamanlarda da kendileriyle ilgili süreçlere aktif bir şekilde dahil olmasını, görüşlerini değişik kanallarla ifade etmesidir
inglês | turco |
---|---|
participation | katılım |
active | aktif |
other | diğer |
beyond | ötesinde |
in | da |
on | ilgili |
right | hakkı |
and | şekilde |
themselves | bir |
EN Haluk Kayabaşı, CEO of Kibar Holding, stressed the importance of having an expert and knowledgeable staff who can take initiative and develop themselves
TR Kibar Holding CEO’su Haluk Kayabaşı, uzman, donanımlı, insiyatif alabilen ve kendini geliştirebilen kadronun önemini vurguladı
inglês | turco |
---|---|
kibar | kibar |
expert | uzman |
holding | holding |
and | ve |
EN Carried out with the collaboration of Kibar Holding and TEV İnanç Türkeş Private High School (TEVİTÖL), this summer camp’s purpose is to help students discover themselves and their professional tendencies.
TR Kibar Holding ve TEVİTÖL işbirliğiyle gerçekleştirilen etkinlikte öğrencilere kararlılık, özgüven ve başarı ruhu aktarılıyor.
inglês | turco |
---|---|
kibar | kibar |
professional | iş |
holding | holding |
students | öğrencilere |
and | ve |
EN The opportunity we provide helps Amway Business Owners build a better life for themselves and their families.
TR Sağladığımız İş Fırsatı, Amway Serbest Girişimcilerinin kendileri ve aileleri için daha iyi bir yaşam kurmalarına yardımcı olur.
inglês | turco |
---|---|
helps | yardımcı olur |
amway | amway |
life | yaşam |
a | yardımcı |
better | daha iyi |
for | için |
opportunity | fırsat |
and | ve |
EN Pre-configure the devices you purchase; out of the box, they’ll provision themselves for faster deployment.
TR Satın aldığınız cihazlar kutudan çıktıkları anda daha hızlı devreye sokma için hazır durumda, önceden ayarlanmış olsun.
inglês | turco |
---|---|
devices | cihazlar |
purchase | satın |
faster | hızlı |
for | için |
pre | önceden |
the | durumda |
EN That?s why, as a component manufacturer, you face an inherent need to produce more components than the OEMs themselves
TR Bu nedenle bir 'bileşen üreticisi' sıfatıyla doğal olarak siz, OEM'lerin (Original Equipment Manufacturer - Orijinal Ekipman Üreticisi) kendilerinden daha fazla parça üretme ihtiyacı ile karşı karşıya kalıyorsunuz
inglês | turco |
---|---|
s | s |
component | bileşen |
need | ihtiyacı |
why | bu |
a | bir |
to | karşı |
EN They are asserting themselves in male-dominated sectors: Fränzi Kühne, Katja Dunkel and Rebecca Richter.
TR Erkek egemen alanlarda kendilerini kanıtlayan kadınlar: Fränzi Kühne, Katja Dunkel ve Rebecca Richter.
inglês | turco |
---|---|
male | erkek |
and | ve |
EN Erhan thinks that people with disabilities should be given an opportunity without prejudice to show themselves
TR Erhan, engellilere önyargısız olarak kendilerini gösterme fırsatı verilmesi gerektiğini düşünüyor
inglês | turco |
---|---|
erhan | erhan |
should | gerektiğini |
to | olarak |
opportunity | fırsat |
EN Erhan thinks that people with disabilities should be given an opportunity without prejudice to show themselves
TR Erhan, engellilere önyargısız olarak kendilerini gösterme fırsatı verilmesi gerektiğini düşünüyor
inglês | turco |
---|---|
erhan | erhan |
should | gerektiğini |
to | olarak |
opportunity | fırsat |
EN Giving people the information and tools they need to fix products cuts down on support costs. Customers love it when they can get their stuff fixed quickly—whether by themselves or at a local repair shop.
TR Ürünleri tamir edebilmeleri için insanlara ihtiyaç duydukları bilgi ve aletleri vermek, destek maliyetlerini düşürür. Müşteriler, eşyalarının hızlıca tamir edilmesine bayılır; bunu ister kendileri yapsınlar ister yerel bir tamirhane.
inglês | turco |
---|---|
people | insanlara |
support | destek |
costs | maliyetlerini |
customers | müşteriler |
quickly | hızlıca |
local | yerel |
and | ve |
repair | tamir |
need | ihtiyaç |
information | bilgi |
a | bir |
EN Some companies sue themselves in the foot.
TR Bazı şirketler kendi oturdukları dalı kesiyor.
inglês | turco |
---|---|
some | bazı |
companies | şirketler |
the | kendi |
EN For over 10 years, many customers have dedicated themselves to solving as their own SSL provider
TR 10 yılı aşkın bir süredir, birçok müşteri kendi SSL sağlayıcısı olarak çözülmeye kendini adamıştır
inglês | turco |
---|---|
customers | müşteri |
ssl | ssl |
for | aşkın |
provider | sağlayıcısı |
many | çok |
years | bir |
EN They must preserve the exchange of information between themselves and their customers
TR Kendileri ve müşterileri arasındaki bilgi alışverişini korumaları gerekir
inglês | turco |
---|---|
must | gerekir |
customers | müşterileri |
information | bilgi |
and | ve |
between | arasındaki |
EN consolidating intra-organizational democracy; developing CSOs' engagement in communication and cooperation, both within the country and abroad, among themselves as well as with central/local public administrations or private sector
TR Örgüt içi demokrasilerin pekiştirilmesi; STÖ’lerin yurtiçi ve yurtdışında kendi aralarında ve devlet/yerel yönetim veya özel sektör gibi diğer alanlarla iletişim ve işbirliğinin geliştirilmesi,
inglês | turco |
---|---|
communication | iletişim |
local | yerel |
sector | sektör |
developing | geliştirilmesi |
and | ve |
or | veya |
EN But, on the other hand, the right to participation is beyond the right to vote and be elected, and implies active participation of individuals in processes related to themselves also during non-electoral periods
TR Ancak diğer yandan katılım hakkı seçme seçilme hakkının ötesinde, bireylerin seçimlerin olmadığı zamanlarda da kendileriyle ilgili süreçlere aktif bir şekilde dahil olmasını, görüşlerini değişik kanallarla ifade etmesidir
inglês | turco |
---|---|
participation | katılım |
active | aktif |
other | diğer |
beyond | ötesinde |
in | da |
on | ilgili |
right | hakkı |
and | şekilde |
themselves | bir |
EN Pre-configure the devices you purchase; out of the box, they’ll provision themselves for faster deployment.
TR Satın aldığınız cihazlar kutudan çıktıkları anda daha hızlı devreye sokma için hazır durumda, önceden ayarlanmış olsun.
inglês | turco |
---|---|
devices | cihazlar |
purchase | satın |
faster | hızlı |
for | için |
pre | önceden |
the | durumda |
EN However, you may be charged for the snapshots themselves, as well as any databases you restore from shared snapshots
TR Bununla birlikte, anlık yedeklerin kendisinin yanı sıra varsa paylaşılan anlık yedeklerden geri yüklediğiniz veritabanları için ücret ödersiniz
inglês | turco |
---|---|
restore | geri |
shared | paylaşılan |
databases | veritabanları |
for | için |
from | birlikte |
EN They paternalistically claim they are trying to protect us from ourselves or others, but in reality they are trying to protect themselves from our own exercise of liberty
TR Bir baba içgüdüsüyle başkalarından bizleri korumaya çalıştıklarını iddia etmekteler, ancak aslında özgürlüğümüzü kullanma hakkımızdan kendilerini korumaya çalışmaktalar
inglês | turco |
---|---|
others | başkaları |
us | bizleri |
but | ancak |
themselves | bir |
Mostrando 50 de 50 traduções