EN If you or someone you know is struggling with suicidal thoughts or is considering hurting themselves, we have resources in our Help Centre, where you can get free, confidential and immediate support.
EN If you or someone you know is struggling with suicidal thoughts or is considering hurting themselves, we have resources in our Help Centre, where you can get free, confidential and immediate support.
TR Siz veya tanıdığınız biri intihar düşünceleriyle mücadele ediyor veya kendinize zarar vermeyi düşünüyorsanız, anında ücretsiz ve gizli yardıma alabileceğiniz kaynakları Yardım Merkezimizde bulabilirsiniz.
inglês | turco |
---|---|
confidential | gizli |
free | ücretsiz |
or | veya |
resources | kaynakları |
help | yardım |
and | ve |
in | anında |
EN Scan your website for 100+ common SEO issues that might be hurting its performance in search engines.
TR Web sitenizi, arama motorlarındaki performansına zarar verebilecek 100’den fazla yaygın görülen SEO sorunu için tarayın.
inglês | turco |
---|---|
website | web |
common | yaygın |
seo | seo |
its | in |
search | arama |
performance | performans |
engines | motorları |
for | için |
EN Analyze how fast each page on your website loads, and whether their slowness could be hurting your Google rankings.
TR Web sitenizdeki her sayfanın ne kadar hızlı yüklendiğini, ve yavaşlıklarının Google sıralamanıza zarar verip vermediğini analiz edin.
inglês | turco |
---|---|
analyze | analiz |
fast | hızlı |
website | web |
and | ve |
EN Learn which backlinks might be hurting your visibility and find new high-quality link building prospects.
TR Hangi backlink'lerin görünürlüğünüze zarar verebileceğini öğrenin ve yeni yüksek kaliteli link inşası olasılıkları bulun.
inglês | turco |
---|---|
find | bulun |
new | yeni |
high | yüksek |
link | link |
quality | kaliteli |
visibility | görünürlüğü |
EN Some people partly blame themselves for the dysfunctional behavior of their family members, particularly with addicts who are very quick to shift responsibility off themselves and blame others
TR Bazı insanlar aile üyelerinin işlevsiz davranışları için kısmen kendilerini suçlarlar, özellikle de sorumluluğu çok çabuk kendilerinden uzaklaştıran ve başkalarını suçlayan bağımlılar söz konusu olduğunda
inglês | turco |
---|---|
people | insanlar |
behavior | davranış |
family | aile |
responsibility | sorumluluğu |
others | başkaları |
members | üyelerinin |
particularly | özellikle |
of | in |
and | ve |
some | bazı |
EN Considering VPN replacement? Compare 3 remote access approaches
TR VPN alternatiflerini mi değerlendiriyorsunuz? 3 uzaktan erişim yaklaşımını karşılaştırın
inglês | turco |
---|---|
vpn | vpn |
compare | karşılaştırın |
remote | uzaktan |
access | erişim |
EN In 1937 Klautz had managed to gather 35,000 guilders for this project – a huge investment, considering Elsevier’s yearly profit amounted to 120,000 guilders
TR 1937'de Klautz bu proje için, Elsevier'in yıllık karının 120.000 florin olduğu düşünülünce büyük bir yatırım olan 35.000 florini bir araya getirmeyi başardı
inglês | turco |
---|---|
project | proje |
yearly | yıllık |
huge | büyük |
investment | yatırım |
this | bu |
to | araya |
for | için |
EN Through such ad services, we can target our messaging to users considering demographic data, users’ inferred interests and browsing context
TR Bu tür reklam hizmetleri sayesinde, mesajlarımızı demografik veriler, kullanıcıların çıkarları ve göz atma bağlamı göz önünde bulundurarak kullanıcılara hedefleyebiliriz
inglês | turco |
---|---|
ad | reklam |
services | hizmetleri |
data | veriler |
context | bağlam |
such | bu |
to | sayesinde |
and | ve |
users | kullanıcılar |
EN Note that in relation to the change of auditor, the Contracting Authority may object to the new auditor, considering the auditor's independence or professional standard.
TR Denetçi değişikliğiyle ilgili olarak, Sözleşme Makamının denetçinin bağımsızlığı veya mesleki standardını göz önünde bulundurularak yeni denetçiye itiraz etme hakkı vardır.
inglês | turco |
---|---|
professional | iş |
new | yeni |
the | etme |
or | veya |
standard | standardı |
EN Considering parameters such as content type, sharing frequency, profile photo, bio, and texts that introduce new content will help you get far in a short amount of time.
TR İçerik türü, paylaşım sıklığı, profil fotoğrafı, biyografisi, içerik tanıtım yazıları vs gibi parametreler size kısa sürede çok fazla yol aldıracaktır.
inglês | turco |
---|---|
content | içerik |
sharing | paylaşım |
profile | profil |
photo | fotoğraf |
short | kısa |
time | sürede |
you | size |
type | tür |
as | gibi |
and | çok |
EN Considering everything you get at this price point it's hard to believe that such a tool is available in the market. This is absolutely a gem. I also just downloaded the mobile app and am impressed with the functionality so far.
TR Uzun zamandır farklı bir çok sosyal medya yönetim platformunu kullanma fırsatı buldum. Hootsuite'ten Buffer'a, Stackposts'tan, Social Champ'e birçok yazılımı denedim...Söylemeliyim ki, RADAAR taptaze yeni bir soluk!
inglês | turco |
---|---|
you | farklı |
a | bir |
EN They try to implement international standards on these issues without considering the “other side of the coin”, which automatically limits civic space and environment for civil society organisations
TR Sivil toplum kuruluşları için sivil alanı ve çevreyi otomatik olarak sınırlayan “madalyonun diğer yüzünü” dikkate almadan bu konularda uluslararası standartları uygulamaya çalışıyorlar
EN takes stand against all forms of discrimination, considering differences and diversity as a source of richness.
TR Her türlü ayrımcılığa karşıdır ve farklılıkları zenginlik olarak algılayıp değerlendirir.
inglês | turco |
---|---|
against | karşı |
and | ve |
of | her |
EN A pluralist democracy can be built not only by ensuring diversity and participation in decision-making mechanisms but also by considering the diversity of society in all kinds of legal regulations produced
TR Çoğulcu bir demokrasi sadece karar alma mekanizmalarında çeşitlilik ve katılımın sağlanması ile değil, üretilen her türlü hukuki düzenlemenin toplumun çeşitliliğini gözetmesiyle inşa edilebilir
inglês | turco |
---|---|
democracy | demokrasi |
society | toplumun |
legal | hukuki |
diversity | çeşitlilik |
produced | üretilen |
built | inşa |
can be | edilebilir |
participation | katılım |
and | ve |
a | bir |
decision-making | karar |
the | değil |
EN We continue to carry out our operations in line with our sustainability principles by considering our responsibilities towards our world, adopting production methods that respect ecosystems, and creating value for the environment
TR Yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluklarımızı da göz ardı etmeden, ekosisteme saygılı üretim yöntemlerini benimseyerek ve doğa için değer yaratarak sürdürülebilirlik ilkelerimiz doğrultusunda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz
inglês | turco |
---|---|
sustainability | sürdürülebilirlik |
world | dünyaya |
methods | yöntemlerini |
respect | saygı |
value | değer |
production | üretim |
in | da |
and | ve |
EN Considering that the majority of the RTÜK members are representatives of the ruling Justice and Development Party (AKP), this transfer has been interpreted as a way to guarantee that television channels will not be fined for their partial broadcasts.
TR RTÜK üyelerinin büyük çoğunluğunun iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) temsilcilerinden oluşması nedeniyle, bu yetki transferi televizyon kanalların yanlı yayınları için ceza almamasını garanti etmenin yolu olarak yorumlandı.
inglês | turco |
---|---|
justice | adalet |
development | kalkınma |
party | partisi |
transfer | transferi |
guarantee | garanti |
television | televizyon |
members | üyelerinin |
way | yolu |
this | bu |
of | in |
and | ve |
channels | kanallar |
EN Moroğlu Arseven offers full-scope support for clients considering or participating in public procurement
TR Moroğlu Arseven, kamu ihalelerini etüt eden veya katılan müvekkillere kapsamlı destek sunar
inglês | turco |
---|---|
moroğlu | moroğlu |
arseven | arseven |
offers | sunar |
support | destek |
or | veya |
public | kamu |
full | kapsamlı |
EN Considering everything you get at this price point it's hard to believe that such a tool is available in the market
TR Gelen Kutusu, Dijital İzleme, URL Kısaltıcı, Görev Yöneticisi, ekip arkadaşları ve misafir yönetimi gibi pek çok harika özelliğe sahip
inglês | turco |
---|---|
a | dijital |
you | ve |
at | harika |
to | sahip |
the | gibi |
EN At times like these, it’s better to think twice by considering the differences between consumer and professional camera systems
TR Bu gibi zamanlarda, tüketici ve profesyonel kamera sistemleri arasındaki farkları göz önünde bulundurarak, iki kez düşünmekte yarar vardır
inglês | turco |
---|---|
times | kez |
consumer | tüketici |
professional | profesyonel |
camera | kamera |
systems | sistemleri |
at | göz |
these | bu |
differences | farklar |
between | arasındaki |
and | ve |
the | gibi |
EN Note that in relation to the change of auditor, the Contracting Authority may object to the new auditor, considering the auditor's independence or professional standard.
TR Denetçi değişikliğiyle ilgili olarak, Sözleşme Makamının denetçinin bağımsızlığı veya mesleki standardını göz önünde bulundurularak yeni denetçiye itiraz etme hakkı vardır.
inglês | turco |
---|---|
professional | iş |
new | yeni |
the | etme |
or | veya |
standard | standardı |
EN takes stand against all forms of discrimination, considering differences and diversity as a source of richness.
TR Her türlü ayrımcılığa karşıdır ve farklılıkları zenginlik olarak algılayıp değerlendirir.
inglês | turco |
---|---|
against | karşı |
and | ve |
of | her |
EN A pluralist democracy can be built not only by ensuring diversity and participation in decision-making mechanisms but also by considering the diversity of society in all kinds of legal regulations produced
TR Çoğulcu bir demokrasi sadece karar alma mekanizmalarında çeşitlilik ve katılımın sağlanması ile değil, üretilen her türlü hukuki düzenlemenin toplumun çeşitliliğini gözetmesiyle inşa edilebilir
inglês | turco |
---|---|
democracy | demokrasi |
society | toplumun |
legal | hukuki |
diversity | çeşitlilik |
produced | üretilen |
built | inşa |
can be | edilebilir |
participation | katılım |
and | ve |
a | bir |
decision-making | karar |
the | değil |
EN Ideally, the platform onto which the selected weapon will be integrated should have been designed considering the integration of weapons
TR İdeal koşullarda, seçilen silahın entegre edileceği platformun, silah entegrasyonu düşünülerek tasarlanmış olması beklenir
inglês | turco |
---|---|
weapon | silah |
of | ın |
designed | tasarlanmış |
integrated | entegre |
integration | entegrasyonu |
EN More and more people in the UAE are considering getting a rental car as compared to buying one.
TR BAE'de giderek daha fazla insan, bir araba satın almaya kıyasla bir araba satın almayı düşünüyor.
inglês | turco |
---|---|
people | insan |
compared | kıyasla |
buying | satın |
car | araba |
a | bir |
EN The first thing that you look before considering a car model is to look for it?s safety and reliability
TR Bir araba modelini düşünmeden önce bakmanız gereken ilk şey, onun emniyetini ve güvenilirliğini aramaktır
inglês | turco |
---|---|
model | modelini |
car | araba |
and | ve |
first | ilk |
to | şey |
EN They shout the latest facts to one another over their monitor screens or sit together at large tables, discussing the latest state of research or considering the issues of the day
TR Bilgisayar ekranları üzerinden yeni bilgilere ulaşıyor, büyük masalarda bir araya gelip yaptıkları araştırmalarda geldikleri son noktaları tartışıyor ya da ele alınan konular hakkında birbirlerine görüş bildiriyorlar
inglês | turco |
---|---|
issues | konular |
large | büyük |
at | nda |
latest | son |
EN That’s why we’re considering how we can better integrate these subjects into schools in Herford.”
TR Bundan hareketle, bu konuları Herford’daki okulların müfredatına da nasıl daha kapsamlı bir şekilde entegre edebileceğimiz üzerine düşünmeye başladık.”
EN Armed with this provisional acceptance of their work, authors can perform the research in the knowledge that the results themselves will not determine the article's publication
TR Çalışmaları bu şekilde koşullu olarak kabul edilen yazarlar, araştırmalarını, makalenin yayınlanmasına etki edecek olan şeyin sonuçların kendisi olmayacağını bilerek yapabilmektedir
inglês | turco |
---|---|
authors | yazarlar |
this | bu |
will | edecek |
research | araştırmalar |
the | kabul |
EN Erhan thinks that people with disabilities should be given an opportunity without prejudice to show themselves
TR Erhan, engellilere önyargısız olarak kendilerini gösterme fırsatı verilmesi gerektiğini düşünüyor
inglês | turco |
---|---|
erhan | erhan |
should | gerektiğini |
to | olarak |
opportunity | fırsat |
EN Foursquare cannot guarantee the authenticity of any Content or data which users may provide about themselves
TR Foursquare, kullanıcıların kendi haklarında verebilecekleri herhangi bir İçeriğin veya bilginin doğruluğunu garanti edemez
inglês | turco |
---|---|
guarantee | garanti |
foursquare | foursquare |
of | in |
or | veya |
any | herhangi |
users | kullanıcılar |
themselves | bir |
EN We connect women with nature, one another, and themselves
TR Biz kadınların doğayla, diğer kadınlarla ve kendileriyle bağ kurmasına yardımcı oluruz
inglês | turco |
---|---|
another | diğer |
and | ve |
we | biz |
women | kadınlar |
EN Giving people the information and tools they need to fix products cuts down on support costs. Customers love it when they can get their stuff fixed quickly—whether by themselves or at a local repair shop.
TR Ürünleri tamir edebilmeleri için insanlara ihtiyaç duydukları bilgi ve aletleri vermek, destek maliyetlerini düşürür. Müşteriler, eşyalarının hızlıca tamir edilmesine bayılır; bunu ister kendileri yapsınlar ister yerel bir tamirhane.
inglês | turco |
---|---|
people | insanlara |
support | destek |
costs | maliyetlerini |
customers | müşteriler |
quickly | hızlıca |
local | yerel |
and | ve |
repair | tamir |
need | ihtiyaç |
information | bilgi |
a | bir |
EN Some companies sue themselves in the foot.
TR Bazı şirketler kendi oturdukları dalı kesiyor.
inglês | turco |
---|---|
some | bazı |
companies | şirketler |
the | kendi |
EN Our goal is to create a connected environment that is fun, unique, enriching and safe by encouraging our users to conduct themselves with a high degree of integrity, decency and respect
TR Amacımız, kullanıcılarımızı dürüst, doğru ve saygılı davranmaya teşvik ederek eğlenceli, benzersiz, değer katan ve güvenli bir bağlantı ortamı yaratmaktır
inglês | turco |
---|---|
goal | amacı |
fun | eğlenceli |
connected | bağlantı |
environment | ortamı |
high | üst |
unique | benzersiz |
and | ve |
respect | saygı |
users | kullanıcılar |
to | güvenli |
EN By playing the game in “drone mode”—navigating the project from the perspective of an unmanned aerial vehicle—personnel can familiarize themselves with evacuation routes or simulate emergency scenarios
TR Oyunu “drone modunda” oynayarak, yani projeyi insansız hava aracı perspektifinden hareket ettirerek, personel tahliye rotaları hakkında bilgi sahibi olabilir veya acil durum senaryolarını taklit edebilir
EN Initially they called themselves "The Dust Brothers." They changed their name in 1995 given the preexisting Amer… read more
TR Başlangıçta, özellikle Amerikan müzik piyasasında "Dust Brothers" olarak anıldılar, 1995'ten itibaren bugünkü isimlerini aldıl… Devamını oku
EN MxPx started as three 15-year-old kids calling themselves Magnified Plaid pounding out music inspired by and similar to The Descendents and other Southern California punk rock bands
TR 15 yaşında 3 arkadaş tarafından kurulan grup Descendents gibi grupları kendilerine örnek alıyordu
inglês | turco |
---|---|
bands | gruplar |
old | yaşında |
by | tarafından |
EN MxPx is a punk rock band that was formed in 1992 in Bremerton, Washington, United States. MxPx started as three 15-year-old kids calling themselves Magnified Plaid pounding out music inspir… read more
TR MxPx 1992'de kurulan Amerikan punk rock grubudur. 15 yaşında 3 arkadaş tarafından kurulan grup Descendents gibi grupları kendilerine örnek alıyordu. Kendi tarzlarını zaman içinde bu… Devamını oku
EN They paternalistically claim they are trying to protect us from ourselves or others, but in reality they are trying to protect themselves from our own exercise of liberty
TR Bir baba içgüdüsüyle başkalarından bizleri korumaya çalıştıklarını iddia etmekteler, ancak aslında özgürlüğümüzü kullanma hakkımızdan kendilerini korumaya çalışmaktalar
inglês | turco |
---|---|
others | başkaları |
us | bizleri |
but | ancak |
themselves | bir |
EN Golden Frog was created to develop services that give people the ability to defend and protect themselves online.
TR Golden Frog insanların kendilerini online olarak korumalarına ve savunmalarına olanak veren hizmetleri geliştirmek için kurulmuştur.
inglês | turco |
---|---|
services | hizmetleri |
online | online |
golden | golden |
frog | frog |
and | ve |
people | insanlar |
give | için |
EN Netizens of the world must arm themselves with the tools to protect their information and identities online
TR Tüm dünyadaki internet kullanıcıları çevrim içi bilgilerini ve kimliklerini korumak için gerekli araçları temin etmelidir
inglês | turco |
---|---|
information | bilgilerini |
online | internet |
tools | araçları |
of | in |
and | ve |
EN I will start: “My name is ______ , and I am an Internet and technology addict in ______.” [each member introduces themselves]
TR Başlayacağım: "Benim adım ______ ve ______'da bir İnternet ve teknoloji bağımlısıyım." [her üye kendini tanıtır]
inglês | turco |
---|---|
technology | teknoloji |
member | üye |
each | her |
and | ve |
my | benim |
EN Tradition 2: For our group purpose there is but one ultimate authority—a loving Higher Power as they may express themselves in our group conscience. Our leaders are but trusted servants; they do not govern.
TR Gelenek 2: Grup amacımız için tek bir nihai otorite vardır - kendilerini grup vicdanımızda ifade edebilecekleri sevgi dolu bir Yüksek Güç. Liderlerimiz sadece güvenilir hizmetkarlardır; yönetmiyorlar.
inglês | turco |
---|---|
tradition | gelenek |
group | grup |
higher | yüksek |
power | güç |
trusted | güvenilir |
for | için |
a | bir |
one | tek |
EN First though, we ask anybody who’s available to sponsor, co-sponsor, or receive outreach calls to make themselves known
TR İlk olarak, sponsor olmaya, ortak sponsor olmaya veya sosyal yardım çağrıları almaya müsait olan herkesten kendilerini tanıtmalarını istiyoruz
inglês | turco |
---|---|
first | a |
outreach | sosyal yardım |
sponsor | sponsor |
co | ortak |
we | istiyoruz |
or | veya |
available | olan |
though | olarak |
EN These are things that in and of themselves do not constitute the addictive cycle, but that are consistently likely to bring up urges to go into our bottom lines
TR Bunlar, kendi içlerinde bağımlılık döngüsünü oluşturmayan, ancak sürekli olarak alt satırlarımıza girme dürtülerini ortaya çıkaran şeylerdir
inglês | turco |
---|---|
bottom | alt |
cycle | döngü |
lines | olarak |
are | bunlar |
EN Offline hobbies, passions and activitiesMany members, after starting to make progress with their recovery, find themselves faced with an uncomfortable amount of free time
TR Çevrimdışı hobiler, tutkular ve aktivitelerBirçok üye, iyileşme sürecinde ilerleme kaydetmeye başladıktan sonra, kendilerini rahatsız edici miktarda boş zamanla karşı karşıya bulur
inglês | turco |
---|---|
progress | ilerleme |
uncomfortable | rahatsız |
amount | miktarda |
members | üye |
time | zamanla |
and | ve |
to | karşı |
after | sonra |
EN Our platform gives startups affordable access to branding solutions, helping them grow and establish themselves in the market
TR Startuplara markalama çözümlerine makul fiyatlar karşılığında erişim imkanı sunan platformumuz, onların piyasada büyümesine ve tutunmasına yardımcı oluyor
inglês | turco |
---|---|
gives | sunan |
access | erişim |
branding | markalama |
them | onları |
the | onların |
and | ve |
EN With shared messages, videos, photos, or documents, people have the chance to express themselves freely
TR Paylaşılan iletiler, videolar, fotoğraflar veya belgelerle beraber insanlara kendilerini özgür bir şekilde ifade etme şansı verilmiştir
inglês | turco |
---|---|
shared | paylaşılan |
videos | videolar |
photos | fotoğraflar |
chance | şansı |
people | insanlara |
the | etme |
or | veya |
with | şekilde |
themselves | bir |
EN Erhan thinks that people with disabilities should be given an opportunity without prejudice to show themselves
TR Erhan, engellilere önyargısız olarak kendilerini gösterme fırsatı verilmesi gerektiğini düşünüyor
inglês | turco |
---|---|
erhan | erhan |
should | gerektiğini |
to | olarak |
opportunity | fırsat |
EN For over 10 years, many customers have dedicated themselves to solving as their own SSL provider
TR 10 yılı aşkın bir süredir, birçok müşteri kendi SSL sağlayıcısı olarak çözülmeye kendini adamıştır
inglês | turco |
---|---|
customers | müşteri |
ssl | ssl |
for | aşkın |
provider | sağlayıcısı |
many | çok |
years | bir |
Mostrando 50 de 50 traduções