TR Kendimizin en iyisini ortaya koymak isteriz. Kaliteli ve zekice çözümler. Ahenkli sistemler. Teknik şaheserler. Teknik kişilerin güvenebileceği değerli şeyler üretmeye adadık kendimizi. Süreçten zevk alırız ve sonuçlarımızı alırız.
TR Kendimizin en iyisini ortaya koymak isteriz. Kaliteli ve zekice çözümler. Ahenkli sistemler. Teknik şaheserler. Teknik kişilerin güvenebileceği değerli şeyler üretmeye adadık kendimizi. Süreçten zevk alırız ve sonuçlarımızı alırız.
EN We demand the best of ourselves. Elegant solutions. Symphonic systems. Technical beauty. We?re committed to creating tech people can depend on. We enjoy the process and deliver results.
turco | inglês |
---|---|
iyisini | the best |
ve | and |
çözümler | solutions |
sistemler | systems |
kendimizi | ourselves |
TR Kendimizin en iyisini ortaya koymak isteriz. Kaliteli ve zekice çözümler. Ahenkli sistemler. Teknik şaheserler. Teknik kişilerin güvenebileceği değerli şeyler üretmeye adadık kendimizi. Süreçten zevk alırız ve sonuçlarımızı alırız.
EN We demand the best of ourselves. Elegant solutions. Symphonic systems. Technical beauty. We?re committed to creating tech people can depend on. We enjoy the process and deliver results.
turco | inglês |
---|---|
iyisini | the best |
ve | and |
çözümler | solutions |
sistemler | systems |
kendimizi | ourselves |
TR Video gibi şeyler üretmeye kıyasla, doğru bir şekilde üretmekten başka pek bir şeye ihtiyacınız yok Blog yazılarından en iyi şekilde yararlanmak için araştırma ve kaynaklar
EN Compared to producing things like videos, you don’t need much aside from accurate research and sources to make the most of blog posts
turco | inglês |
---|---|
video | videos |
şeyler | things |
ihtiyacınız | need |
yok | don’t |
blog | blog |
araştırma | research |
TR Çalışma hedeflerimizi blockchain teknolojisinin dünyadaki ekosistemde nasıl etki yapacağı konusunda büyük araştırmalar gerçekleşmeye adadık.
EN We’re dedicated to leading research and thought leadership that helps us and others better understand how blockchain can impact the broader world
turco | inglês |
---|---|
blockchain | blockchain |
etki | impact |
araştırmalar | research |
TR Tam anlamıyla ve zengin bir çevrimiçi deneyim sağlayacak harika araçlar geliştirmeye kendimizi adadık
EN We're dedicated to inventing and perfecting tools that offer a fuller, richer online experience
turco | inglês |
---|---|
çevrimiçi | online |
deneyim | experience |
araçlar | tools |
TR Tam anlamıyla ve zengin bir çevrimiçi deneyim sağlayacak harika araçlar geliştirmeye kendimizi adadık
EN We're dedicated to inventing and perfecting tools that offer a fuller, richer online experience
turco | inglês |
---|---|
çevrimiçi | online |
deneyim | experience |
araçlar | tools |
TR Kendimizi, eğitim kaynaklarımızı kullanarak dünyayı sorumlu yapay zekayla güçlendirmeye adadık
EN We are dedicated to empowering the world with responsible AI through our educational resources
turco | inglês |
---|---|
eğitim | educational |
sorumlu | responsible |
kaynakları | resources |
TR Yaratıcı kendi kendine yeter ve yeni şeyler dönüştürmeyi ve yaratmayı sever. Bu arketip sanat yaratarak ve yeni bir şeyler işleyerek kontrolü elinde tutar.
EN The Creator is self-sufficient and loves to transform and create new things. This archetype exerts control by creating art and crafting something new.
TR Daha sonra bunları kopyalayabilir ve kendi içeriğiniz için fikir üretmeye yardımcı olmak ve/veya içeriğinizle alakalı en iyi olanları seçmek için kullanabilirsiniz.
EN You can then copy them and use them to help generate ideas for your own content and/or handpick the best ones that are relevant for your content.
turco | inglês |
---|---|
alakalı | relevant |
kullanabilirsiniz | use |
TR Arabanızı “yol” moduna almak gibi, GameDAC’e özgü yüksek çözünürlük modu, tüm gücünü mümkün olan en iyi ses kalitesini üretmeye odaklamak için mevcut seçenekleri kolaylaştırır.
EN Like putting your car into 'track' mode, GameDAC’s dedicated Hi-Res mode streamlines the available options to focus all of its power on producing the best possible audio quality.
turco | inglês |
---|---|
gamedac | gamedac |
modu | mode |
tüm | all |
mümkün | possible |
ses | audio |
seçenekleri | options |
TR SteelSeries kendini profesyonel oyunculuğu başka kimsenin hayal etmediği kadar öteye taşıyacak ürünler üretmeye adamıştır
EN SteelSeries is dedicated to building products that push professional gaming further than anyone dreamed
turco | inglês |
---|---|
steelseries | steelseries |
profesyonel | professional |
kadar | to |
ürünler | products |
TR Başarılı çalışmalarını sürdürerek küresel ve yerel ekonomi için büyük önem taşıyan otomotiv sektörüne hizmet eden Assan Hanil, geçen Mart ayında Aksaray’da kurulan yeni tesisinde de teknoloji üretmeye devam ediyor
EN Serving the automotive industry, which is of great importance for the global and national economy, with its successful activities, Assan Hanil continues to develop technologies at its new plant built in Aksaray last March
turco | inglês |
---|---|
başarılı | successful |
küresel | global |
ekonomi | economy |
büyük | great |
önem | importance |
otomotiv | automotive |
hizmet | serving |
assan | assan |
geçen | last |
mart | march |
yeni | new |
teknoloji | technologies |
TR Yeni jenerasyon i10’u üretmeye başlayacağız
EN We will start to manufacture the new generation i10
TR AWS sunucusuz mimari ve bu mimarideki AWS hizmetlerinin kullanım kolaylığı sayesinde geliştiriciler, iş değeri üretmeye zaman ayırabiliyor.
EN The AWS serverless architecture and the ease of use of the AWS services inside it free up developer time to produce business value.
turco | inglês |
---|---|
aws | aws |
sunucusuz | serverless |
mimari | architecture |
ve | and |
kullanım | use |
kolaylığı | ease |
sayesinde | of |
değeri | value |
zaman | time |
TR Aynı zamanda mümkün olduğunca az çöp üretmeye, doğrudan pazarlamacıdan alışveriş yapmaya, naylon poşet yerine bez torba kullanmaya ve bahçede bir gübrelik oluşturmaya çalışan bir karşı hareket var
EN At the same time there is an opposite trend, with people attempting to generate as little waste as possible by buying directly from producers, using fabric rather than plastic bags, and establishing a compost heap in the garden
turco | inglês |
---|---|
zamanda | time |
mümkün | possible |
az | little |
çöp | waste |
doğrudan | directly |
TR Bu durumda üretmeye devam edersiniz, ama başka bir yerde geliştirilen ürün ve hizmetler için bir iş tezgâhı olmaktan öteye gidemezsiniz.
EN You will continue to be able to produce, but effectively you will be nothing more than a workbench for products and services developed elsewhere.
turco | inglês |
---|---|
devam | continue |
edersiniz | you will |
geliştirilen | developed |
ürün | products |
hizmetler | services |
TR Alman şirketleri duruma ayak uydurarak korona kriziyle mücadele için acil ihtiyaç duyulan ürünleri üretmeye başladı.
EN German companies respond by quickly producing urgently needed supplies to confront the coronavirus crisis.
turco | inglês |
---|---|
alman | german |
şirketleri | companies |
ihtiyaç | needed |
TR Fakat belli gruplar kendi gerçeklerini üretmeye başladığında bu acil sorunlar için çözüm üretme becerimizi tehlikeye atar
EN But when groups start inventing their own facts, it endangers our ability to find good solutions to urgent issues
turco | inglês |
---|---|
fakat | but |
gruplar | groups |
acil | urgent |
sorunlar | issues |
çözüm | solutions |
TR FeatureCAM: Parçaları daha hızlı hale üretmeye yardımcı olması için gelişmiş otomasyona sahip CNC programlama yazılımı
EN FeatureCAM: CNC programming software with advanced automation to help make parts faster
turco | inglês |
---|---|
hızlı | faster |
gelişmiş | advanced |
sahip | make |
cnc | cnc |
programlama | programming |
yazılımı | software |
TR Bunun ziyaretçilerinizin büyük çoğunluğu için geçerli olduğunu fark ederseniz, daha fazla video içeriği üretmeye odaklanmanız gerektiğini bilirsiniz.
EN If you notice that this is true for the vast majority of your visitors, you’ll know to focus on producing more video content.
turco | inglês |
---|---|
çoğunluğu | majority |
video | video |
içeriği | content |
TR 3D baskı teknolojisiyle üretilmiş silahlar dahil bombalar ve el bombaları gibi ölümcül silahlar üretmeye yönelik talimatlar
EN Instructions for creating lethal weapons, such as bombs or grenades, including 3D printed weapons
TR DNS, tüm çevrim içi işletmeler için iş açısından kritik bir bileşendir. Yine de bu bileşen genellikle ikinci planda kalır ve bir şeyler bozulana kadar pek akla gelmez.
EN DNS is a mission-critical component for any online business. Yet this component is often overlooked and forgotten, until something breaks.
turco | inglês |
---|---|
dns | dns |
işletmeler | business |
kritik | critical |
bileşen | component |
genellikle | often |
TR Klautz bunun yerine Alman teknolojisi, tıbbı ve tarihiyle ilgili şeyler yayınlamaya karar verdi.
EN Instead, Klautz decided to publish German technology, medicine and history.
turco | inglês |
---|---|
alman | german |
teknolojisi | technology |
TR Açık pozisyonunuzu aktif olarak yeni bir şeyler arayan 80'in üzerinde uzmanlık alanından doktora gösterin
EN Showcase your opening to physicians in more than 80 different specialities who are actively searching for something new
TR Teknik şeylerin ötesine geçin. İşte keşfedebileceğiniz bazı şeyler:
EN Go beyond the technical stuff. Find out things like:
turco | inglês |
---|---|
teknik | technical |
şeyler | things |
TR "Her kişi bu projeye farklı hayat deneyimleri ve ihtiyaçları ile gelir, bu şekilde herkes bir diğerine yeni şeyler katar."
EN "Each person comes to the project with different life experiences and needs, and we all learn from one another."
turco | inglês |
---|---|
kişi | person |
projeye | project |
hayat | life |
deneyimleri | experiences |
ihtiyaçları | needs |
TR Ciddi şeyler yapıyoruz ama tutkuyla
EN We do serious things but with passion
turco | inglês |
---|---|
ciddi | serious |
şeyler | things |
TR Daha da iyisi, bir şeyler tamir edildiğinde, üretim sırasında kullandığı tüm enerjiyi ve tüm malzemeleri de bünyesinde tutar. Hiçbir şey boşa gitmez. Hiçbir şey kaybolmaz.
EN Even better, when stuff is repaired, it holds on to all the energy and all the materials it used up during manufacturing. Nothing is wasted. Nothing is lost.
turco | inglês |
---|---|
üretim | manufacturing |
kullandığı | used |
malzemeleri | materials |
TR Tekrar hoş geldiniz. Umarız burada bulduğunuz şeyler size yardımcı olur. Lütfen sorularınız için bize ulaşmaktan çekinmeyin.
EN Again, welcome. We hope that what you find here may be of help to you. Please don?t hesitate to reach out if you have any questions.
turco | inglês |
---|---|
tekrar | again |
bize | we |
TR Markalar güzel şeyler yaparlar, ancak bir şeyin doğrusunu öğrenmek istediğiniz zaman, arkadaşlarınıza ya da Reevoo aracılığıyla dost canlısı bir yabancıya sorarsınız.
EN Brands make cool stuff, but when you want the real scoop on something, you ask your friends ? or a friendly stranger ? through Reevoo.
turco | inglês |
---|---|
markalar | brands |
güzel | friendly |
istediğiniz | you want |
TR Dünyanın en akıllı şirketlerinden bazılarının müşterileri ile konuşmasına, onları dinlemesine ve onlardan bir şeyler öğrenmesine yardımcı oluyoruz.
EN We help some of the world’s smartest companies talk with, listen to and learn from their customers.
turco | inglês |
---|---|
müşterileri | customers |
TR Sağlık ve zindelik birbirinden ayrılamaz olduğu için sizi gerçekten İsviçre'ye ait bir şeyler keşfetmeye davet ediyoruz: Zindelik.
EN As health and wellbeing go hand in hand, we invite you to discover something truly Swiss: Vitality.
turco | inglês |
---|---|
sizi | you |
gerçekten | truly |
davet | invite |
TR Sisteminizi izleyin ve bir şeyler ters gittiğinde kullanıcıları uyarın
EN Monitor your system and alert users when something goes wrong
turco | inglês |
---|---|
kullanıcıları | users |
TR “Bu sefer, eBay'den saçma sapan şeyler almak yerine iFixit'ten yüksek kaliteli bir yedek parça tercih ettim.”
EN “This time, I went with a high quality replacement from iFixit instead of some crap off eBay.”
turco | inglês |
---|---|
bu | this |
ifixit | ifixit |
yüksek | high |
kaliteli | quality |
TR Her gün bir şeyler alıyoruz.
EN We take things one day at a time.
turco | inglês |
---|---|
şeyler | things |
TR İnternette bir şeyler tüketmek, vücudum dış dünyayla uyumsuzmuş gibi, gergin hissetmeme neden oluyor
EN Consuming things on the internet makes me feel nervous, like my body is out of tune with the outside world
turco | inglês |
---|---|
şeyler | things |
gibi | like |
TR Bu şeyler bana çok inanılmaz geldi - onları yapacağım zaman tam bir özgürlük ve mutluluk duygusu hissettim
EN These things felt so incredible to me – I felt a complete sense of freedom and bliss when I?d get to do them
turco | inglês |
---|---|
şeyler | things |
inanılmaz | incredible |
onları | them |
tam | complete |
özgürlük | freedom |
TR İster modern ister geleneksel tarzları seven biri olun, kesinlikle kendi zevkinize uygun bir şeyler bulacaksınız
EN Whether you're a lover of modern or traditional style, you're sure to find something that suits your taste
turco | inglês |
---|---|
modern | modern |
geleneksel | traditional |
olun | whether |
uygun | suits |
TR Aklınızdaki oyun logosunu tanımlayın, çok çeşitli logo tasarımları arasından seçiminizi yapın ve ona kendi tarzınızdan da bir şeyler katın.
EN Describe your perfect gaming logo, get diverse logo design layouts to choose from and add your personal touch.
turco | inglês |
---|---|
oyun | gaming |
çeşitli | diverse |
tasarımları | design |
TR Bir şeyler ters gitti. E-posta adresinizi doğru olarak girip girmediğinizi kontrol edin veya daha sonra tekrar deneyin.
EN Something went wrong. Check if you entered your email address correctly or try again later.
turco | inglês |
---|---|
bir | something |
doğru | correctly |
olarak | if |
veya | or |
tekrar | again |
deneyin | try |
TR Bir şeyler ters gittiğinde kullanıcıları uyaran bir genel durum sayfası.
EN A public status page to alert users when something goes wrong.
turco | inglês |
---|---|
kullanıcıları | users |
genel | public |
durum | status |
sayfası | page |
TR Crisp, aksama sürelerini izleyecek ve bir şeyler ters gittiğinde kullanıcıları uyaracaktır.
EN Crisp will monitor downtimes and alert users when something goes wrong.
turco | inglês |
---|---|
crisp | crisp |
kullanıcıları | users |
TR Sunucularınızı Crisp Status'a bağlayın, bir şeyler ters gittiğinde Slack
EN Connect your servers to Crisp Status and we’ll send notifications to your email and to Slack when something goes down.
turco | inglês |
---|---|
crisp | crisp |
sunucuları | servers |
TR Aynı zamanda on yıllardır hata ayıklama, statik analiz ve resmi doğrulama gibi şeyler için kullanılan araçları kullanmanıza olanak sunar.
EN It also enables you to use the same tooling that has been in existence for decades for things like debugging, static analysis, and formal verification.
turco | inglês |
---|---|
statik | static |
analiz | analysis |
resmi | formal |
doğrulama | verification |
şeyler | things |
TR Mina çok kuvvetli bir yazılımdır. İşte Mina ile geliştirdiğimiz şeyler.
EN Developers are already building powerful applications on Mina — but this is just the beginning.
turco | inglês |
---|---|
mina | mina |
çok | are |
TR İhtiyacınız olacağını düşünmüyoruz ama olurda aklınıza bir şeyler takılırsa 7/24 bizlerden destek alın.
EN We don't think you will need it, but if you have any questions, get support 7.24.
turco | inglês |
---|---|
destek | support |
alın | get |
TR Yen bir şeyler öğretmek için 'nasıl yapılır' tarzında bir eğitim videosu oluşturmak mı istiyorsunuz? Renderforest, bu süreci daha kolay ve hızlı hale getiriyor. Şimdi ücretsiz olarak deneyin!
EN Want to create a How-to tutorial video to teach something new? Renderforest makes the process easier and faster. Give it a try now for free!
turco | inglês |
---|---|
videosu | video |
renderforest | renderforest |
süreci | process |
hızlı | faster |
deneyin | try |
TR Gay0Day'de GAYCEST - Çıplak Üvey baban ve Üvey oğlu Saunada Steamier Barebacking gibi şeyler alır
EN GAYCEST - Exposed Stepdaddy & Stepson receive things even Steamier Barebacking in the Sauna at Gay0Day
turco | inglês |
---|---|
de | at |
şeyler | things |
TR Asla engellere takılmayacaksınız çünkü desteğimiz her soruyu çok hızlı bir şekilde cevaplayacaktır. Şimdi anlamadığınız şeyler için endişelenmeyin, çünkü yardım edebiliriz.
EN You'll never stuck with obstacles, because our support will answer any questions very fast. Don't worry about the things you don't understand now, because we can help.
turco | inglês |
---|---|
asla | never |
çok | very |
şeyler | things |
edebiliriz | can |
TR Sağlık ve zindelik birbirinden ayrılamaz olduğu için sizi gerçekten İsviçre'ye ait bir şeyler keşfetmeye davet ediyoruz: Zindelik.
EN As health and wellbeing go hand in hand, we invite you to discover something truly Swiss: Vitality.
turco | inglês |
---|---|
sizi | you |
gerçekten | truly |
davet | invite |
Mostrando 50 de 50 traduções