TR Raffles, uzak Praslin adasında açılarak doğa harikaları arasında Seychelles’de kendine yuva ediniyor: Hint Okyanusu’nda açılan ilk Raffles oteli olma özelliği taşıyor.
TR Raffles, uzak Praslin adasında açılarak doğa harikaları arasında Seychelles’de kendine yuva ediniyor: Hint Okyanusu’nda açılan ilk Raffles oteli olma özelliği taşıyor.
EN Raffles settled in the home to natural wonders, Seychelles by opening on the remote island of Praslin: it is the first Raffles property to open in the Indian Ocean.
turco | inglês |
---|---|
raffles | raffles |
uzak | remote |
doğa | natural |
hint | indian |
TR Raffles, uzak Praslin adasında açılarak doğa harikaları arasında Seychelles’de kendine yuva ediniyor: Hint Okyanusu’nda açılan ilk Raffles oteli olma özelliği taşıyor.
EN Raffles settled in the home to natural wonders, Seychelles by opening on the remote island of Praslin: it is the first Raffles property to open in the Indian Ocean.
turco | inglês |
---|---|
raffles | raffles |
uzak | remote |
doğa | natural |
hint | indian |
TR Gece yıldızlarla dolu gökyüzünü seyre dalıp sabah dalgaların sesine uyanmak… Bu rüya gibi deneyimi Büsum’da bulunan Watt’n Adasında sunulan kompakt, korunaklı sahil yataklarında bir gece geçirerek edinebilirsiniz.
EN Looking into the starry sky at night and being woken by the roar of the sea in the morning – fulfil this dream and spend a night in a special wicker beach bed at Watt’n Insel in Büsum.
turco | inglês |
---|---|
gece | night |
sabah | morning |
bu | this |
TR Adrenalin bağımlıları aradıkları gerilimi Hamburg limanında bir vinçten bungee jumping yaparak ya da Kuzey Denizi’ndeki Sylt adasında paraşütle atlayarak bulabilirler
EN Adrenalin junkies can find their kick in a bungee jump from a crane in the Hamburg harbour or parachuting on the North Sea island of Sylt
turco | inglês |
---|---|
hamburg | hamburg |
kuzey | north |
TR Ünlü Palm Jumeirah adasında yer alır
EN Located on the famous Palm Jumeirah island
TR Seyşeller'in ikinci büyük adası olan Praslin Adası'nın kuzey doğu ucunda yer alan ve şehrin havaalanına da yakın bulunan otel, 300.000 metrekare yüzölçümü ve 500 metre kumsal uzunluğuna sahiptir
EN Located on the northeast tip of Praslin Island, the second largest island in the Seychelles and close to the city´s airport, the site measures 300,000 square meters, with 500 meters of direct beachfront land
turco | inglês |
---|---|
ikinci | second |
büyük | largest |
yakın | close |
bulunan | located |
TR Raffles Praslin Seychelles, 2017 yılında Hint Okyanusu’ndaki Önde Gelen Villa Resort adayı olarak gösterildi
EN Raffles Praslin Seychelles has been nominated as the Leading Villa Resort in Indian Ocean in 2017
turco | inglês |
---|---|
raffles | raffles |
hint | indian |
TR Seyşeller'in ikinci büyük adası olan Praslin Adası'nın kuzey doğu ucunda yer alan ve şehrin havaalanına da yakın bulunan otel, 300.000 metrekare yüzölçümü ve 500 metre kumsal uzunluğuna sahiptir
EN Located on the northeast tip of Praslin Island, the second largest island in the Seychelles and close to the city´s airport, the site measures 300,000 square meters, with 500 meters of direct beachfront land
turco | inglês |
---|---|
ikinci | second |
büyük | largest |
yakın | close |
bulunan | located |
TR Seyşeller'in ikinci büyük adası olan Praslin Adası'nın kuzey doğu ucunda yer alan ve şehrin havaalanına da yakın bulunan otel, 300.000 metrekare yüzölçümü ve 500 metre kumsal uzunluğuna sahiptir
EN Located on the northeast tip of Praslin Island, the second largest island in the Seychelles and close to the city´s airport, the site measures 300,000 square meters, with 500 meters of direct beachfront land
turco | inglês |
---|---|
ikinci | second |
büyük | largest |
yakın | close |
bulunan | located |
TR Şehir merkezine uzak ve yardım çalışmalarından en az faydalanan köylerde temel ihtiyaç ve gıda malzemeleri dağıttık
EN We distributed basic NFIs and food items to remote villages benefiting the least from aid activities
turco | inglês |
---|---|
uzak | remote |
yardım | aid |
temel | basic |
gıda | food |
en az | least |
TR Ordu Valiliği ile yaptığımız işbirliği ile çocukların fındık bahçelerinden uzak tutulmasını hedefleyen ve çocuk işçiliği ile mücadelemizin temellerini oluşturan projemize başladık.
EN We initiated a project together with The Governership of Ordu. The project aimed to keep children away from hazelnut groves, laying the foundation of our Child Labour Program.
turco | inglês |
---|---|
uzak | away |
TR Tebriz’de gerçekleşen deprem sonrasında, merkeze uzak köylerde barınma koşullarını iyileştirmeye ve kışa hazırlık için yardım malzemeleri dağıttık
EN After the earthquake in Tabriz, we helped improve the conditions for mediation in villages away from the center and distributed aid materials for winter preparation
turco | inglês |
---|---|
deprem | earthquake |
uzak | away |
yardım | aid |
malzemeleri | materials |
TR Tek amacımız, kompulsif internet ve teknoloji kullanımından uzak durmak ve diğerlerine bu bağımlılığın etkilerinden kurtulmalarında yardımcı olmaktır.
EN Our single purpose is to abstain from compulsive internet and technology use and to help others find freedom from the effects of this addiction.
turco | inglês |
---|---|
internet | internet |
ve | and |
teknoloji | technology |
bu | this |
TR Bunun yanında insanların dijital dünyanın taşınabilirlik, güvenlik ve el koyulma riskinden uzak olma gibi avantajlarından faydalanmalarını sağlar.
EN But it also gives them all the advantages of the digital economy: portability, safety, and freedom from seizure.
turco | inglês |
---|---|
dijital | digital |
güvenlik | safety |
sağlar | gives |
ın | of |
TR Ödüllü antivirüs korumamız, zararlı tehditleri sisteminizden uzak tutar.
EN Our award-winning antivirus protection keeps harmful threats away from your system.
turco | inglês |
---|---|
antivirüs | antivirus |
zararlı | harmful |
tehditleri | threats |
uzak | away |
tutar | keeps |
TR Nehir kenarı Süiti, gözlerden uzak terasta geçirilen öğleden sonralarına ilham veren sessiz bir nehir, bu seçkinliği daha da ileri götürür
EN The Riverside Suite elevates this exclusivity even further, with a secluded setting along an ambling river that inspires afternoons spent lingering on the terrace
turco | inglês |
---|---|
nehir | river |
bu | this |
TR Plaj tatil köylerimiz şöhretlere bir cennet sundu ve gözlerden uzak dağ evlerimiz kraliyet ailesi mensuplarını ağırladı
EN Our beach resorts have provided a haven for celebrities and our secluded mountain lodges have welcomed royalty
turco | inglês |
---|---|
plaj | beach |
dağ | mountain |
TR Destansı kaleler, gözlerden uzak kır evleri, tarihi öneme sahip toplantı alanları ve modern invizalardan oluşan bir koleksiyona sahip Fairmont Hotels & Resorts dünyanın en tanınmış adreslerinden bazılarının kapılarını açıyor
EN Featuring a collection of fabled castles, secluded lodges, storied meeting places and modern retreats, Fairmont Hotels & Resorts opens the doors to some of the world's most celebrated addresses
turco | inglês |
---|---|
kaleler | castles |
modern | modern |
fairmont | fairmont |
en | most |
kapılar | doors |
TR Sahiplerinin lüks özel mülkiyetin endişelerinden uzak olmanın keyfini yaşadıkları bir Özel Rezidans Kulübü.
EN A Private Residence Club where owners appreciate worry-free ownership of luxurious private homes.
turco | inglês |
---|---|
lüks | luxurious |
özel | private |
TR Uzak toplantılarınızı otomatik olarak transkribe edin ve projeleri yolunda tutun. Tüm toplantılarınızın metin dökümlerini oluşturun ve saniyeler içinde içgörüler elde edin.
EN Automatically transcribe your remote meetings and keep projects on track. Create text transcripts of all your meetings and derive insights in seconds.
turco | inglês |
---|---|
uzak | remote |
projeleri | projects |
tüm | all |
metin | text |
oluşturun | create |
saniyeler | seconds |
içgörüler | insights |
TR Gelenek 8: ITAA sonsuza kadar profesyonellikten uzak kalmalıdır, ancak hizmet merkezlerimizde özel işçiler istihdam edilebilir.
EN Tradition 8: ITAA should remain forever nonprofessional, but our service centers may employ special workers.
turco | inglês |
---|---|
gelenek | tradition |
itaa | itaa |
ancak | but |
hizmet | service |
özel | special |
TR Bunlar, her birimizin tamamen uzak durduğu davranış ve durumlardır
EN These are the behaviors and situations that each of us remains completely abstinent from
turco | inglês |
---|---|
her | each |
tamamen | completely |
ve | and |
TR Geç ergenlik yıllarımda ve özellikle üniversitede, kullanımımı kontrol etmeye başladım, bu da beni sorunlu davranışlarımdan uzak durma dönemlerine ve ardından yoğun aşırı yeme dönemlerine götürecekti
EN Around my late teens and particularly in college, I started to try to control my usage, which would lead me to periods of staying away from my problematic behaviors followed by periods of intense binging
turco | inglês |
---|---|
geç | late |
özellikle | particularly |
beni | me |
sorunlu | problematic |
uzak | away |
yoğun | intense |
mı | my |
kullanımı | usage |
TR Yavaş yavaş bana ne olduğu, nasıl ve neden olduğu konusunda daha derin bir farkındalık kazandım ve sağlıksız davranışlardan uzak durmama yardımcı olacak araçlar öğrenmeye başladım
EN I slowly gained deeper awareness of what was happening to me, and how and why it happened, and I started to learn tools to help me stay away from unhealthy behavior
turco | inglês |
---|---|
farkındalık | awareness |
uzak | away |
araçlar | tools |
TR Şehir merkezine uzak ve yardım çalışmalarından en az faydalanan köylerde temel ihtiyaç ve gıda malzemeleri dağıttık
EN We distributed basic NFIs and food items to remote villages benefiting the least from aid activities
turco | inglês |
---|---|
uzak | remote |
yardım | aid |
temel | basic |
gıda | food |
en az | least |
TR Ordu Valiliği ile yaptığımız işbirliği ile çocukların fındık bahçelerinden uzak tutulmasını hedefleyen ve çocuk işçiliği ile mücadelemizin temellerini oluşturan projemize başladık.
EN We initiated a project together with The Governership of Ordu. The project aimed to keep children away from hazelnut groves, laying the foundation of our Child Labour Program.
turco | inglês |
---|---|
uzak | away |
TR Tebriz’de gerçekleşen deprem sonrasında, merkeze uzak köylerde barınma koşullarını iyileştirmeye ve kışa hazırlık için yardım malzemeleri dağıttık
EN After the earthquake in Tabriz, we helped improve the conditions for mediation in villages away from the center and distributed aid materials for winter preparation
turco | inglês |
---|---|
deprem | earthquake |
uzak | away |
yardım | aid |
malzemeleri | materials |
TR Bant genişliğini verimli kullanan ve yüksek performanslı bir akış protokolü olan NICE DCV ile yüksek performanslı bir uzak masaüstü ve 3B uygulama grafikleri sunun.
EN Deliver a high performance remote desktop and 3D application graphics with NICE DCV, a bandwidth-efficient and high performance streaming protocol.
turco | inglês |
---|---|
verimli | efficient |
yüksek | high |
akış | streaming |
protokolü | protocol |
uzak | remote |
masaüstü | desktop |
grafikleri | graphics |
TR Ödüllü antivirüs korumamız, zararlı tehditleri uzak tutmak için hızla çalışır.
EN Our award-winning antivirus protection is fast on the scene to keep harmful threats away.
turco | inglês |
---|---|
antivirüs | antivirus |
zararlı | harmful |
tehditleri | threats |
uzak | away |
hızla | fast |
TR Tehlikeleri sizden uzak tutan, ödüllü antivirüs koruması
EN Award-winning Antivirus protection keeping you out of harm's way
turco | inglês |
---|---|
ödüllü | award-winning |
antivirüs | antivirus |
koruması | protection |
TR Bilgilerinizi çalmak için tasarlanmış oltalama amaçlı, sahte ve 'aldatıcı' siteleri engelleyin, tehditleri kendinizden uzak tutun.
EN Block phishing, fake and 'spoofed' sites built to steal your information, keeping you out of harms way.
turco | inglês |
---|---|
bilgilerinizi | your information |
tasarlanmış | built |
sahte | fake |
siteleri | sites |
engelleyin | block |
TR Bu nedenle, gençlere yapılan sosyal yatırımlar, daha sağlıklı, sosyo-ekonomik açıdan üretken ve yoksulluktan uzak bir toplum elde etmeye yardımcı olabilecek bir potansiyele sahip.
EN Therefore social investments in young people can help to achieve a healthy, socio-economically productive and poverty free society.
turco | inglês |
---|---|
sağlıklı | healthy |
üretken | productive |
elde | achieve |
olabilecek | can |
TR Mobil kliniklerin uzak ve ulaşılması zor kamplarda tıbbi hizmetler sağlamada yarattığı olumlu etki nedeniyle, WATAN, Molham Gönüllülük Ekibi ile ortaklaşa, tıbbi hizmetlerin kapsamını genişletmek için yeni bir mobil klinik kurdu.
EN Similar to its previous achievements in providing medical services through its health centres, WATAN has worked in cooperation with the Aleppo Health Directorate and the Global Health Directorate, to establish a new
turco | inglês |
---|---|
tıbbi | medical |
watan | watan |
TR Rapor, Türkiye’de mevcut şiddetle mücadele mekanizmalarının bugün hala kadınların şiddetsiz bir yaşama adım atmalarını sağlama kapasitesinden uzak olduğunu gösteriyor.
EN The report shows that the existing mechanisms to combat violence in Turkey are still far from their capacity to enable women to take a step towards a life without violence.
turco | inglês |
---|---|
rapor | report |
türkiye | turkey |
mücadele | combat |
TR Gelişmiş kablosuz bağlantı ile ihtiyaç duyduğunuz bilgilere ve insanlara bağlı olarak uzak mesafelere gidebilirsiniz
EN Roam far and wide connected to the information and people you need with advanced wireless connectivity
turco | inglês |
---|---|
gelişmiş | advanced |
kablosuz | wireless |
bağlantı | connectivity |
ihtiyaç | need |
bilgilere | information |
insanlara | people |
bağlı | connected |
TR Bu sistem Wunder için kullanım kolaylığından uzak, şirketin ihtiyaçlarını karşılamayan ve yönetim merkezli bir çözüm içermeyen son derece değişken ve parçalanmış bir sistemdi.
EN The system was extremely varied and disjoined, as Wunder lacked an easy-to-use, centrally-managed solution to fulfill their needs.
turco | inglês |
---|---|
kullanım | use |
çözüm | solution |
ihtiyaçları | needs |
TR Plaj tatil köylerimiz şöhretlere bir cennet sundu ve gözlerden uzak dağ evlerimiz kraliyet ailesi mensuplarını ağırladı
EN Our beach resorts have provided a haven for celebrities and our secluded mountain lodges have welcomed royalty
turco | inglês |
---|---|
plaj | beach |
dağ | mountain |
TR Destansı kaleler, gözlerden uzak kır evleri, tarihi öneme sahip toplantı alanları ve modern invizalardan oluşan bir koleksiyona sahip Fairmont Hotels & Resorts dünyanın en tanınmış adreslerinden bazılarının kapılarını açıyor
EN Featuring a collection of fabled castles, secluded lodges, storied meeting places and modern retreats, Fairmont Hotels & Resorts opens the doors to some of the world's most celebrated addresses
turco | inglês |
---|---|
kaleler | castles |
modern | modern |
fairmont | fairmont |
en | most |
kapılar | doors |
TR Sahiplerinin lüks özel mülkiyetin endişelerinden uzak olmanın keyfini yaşadıkları bir Özel Rezidans Kulübü.
EN A Private Residence Club where owners appreciate worry-free ownership of luxurious private homes.
turco | inglês |
---|---|
lüks | luxurious |
özel | private |
TR Nehir kenarı Süiti, gözlerden uzak terasta geçirilen öğleden sonralarına ilham veren sessiz bir nehir, bu seçkinliği daha da ileri götürür
EN The Riverside Suite elevates this exclusivity even further, with a secluded setting along an ambling river that inspires afternoons spent lingering on the terrace
turco | inglês |
---|---|
nehir | river |
bu | this |
TR Plaj tatil köylerimiz şöhretlere bir cennet sundu ve gözlerden uzak dağ evlerimiz kraliyet ailesi mensuplarını ağırladı
EN Our beach resorts have provided a haven for celebrities and our secluded mountain lodges have welcomed royalty
turco | inglês |
---|---|
plaj | beach |
dağ | mountain |
TR Destansı kaleler, gözlerden uzak kır evleri, tarihi öneme sahip toplantı alanları ve modern invizalardan oluşan bir koleksiyona sahip Fairmont Hotels & Resorts dünyanın en tanınmış adreslerinden bazılarının kapılarını açıyor
EN Featuring a collection of fabled castles, secluded lodges, storied meeting places and modern retreats, Fairmont Hotels & Resorts opens the doors to some of the world's most celebrated addresses
turco | inglês |
---|---|
kaleler | castles |
modern | modern |
fairmont | fairmont |
en | most |
kapılar | doors |
TR Sahiplerinin lüks özel mülkiyetin endişelerinden uzak olmanın keyfini yaşadıkları bir Özel Rezidans Kulübü.
EN A Private Residence Club where owners appreciate worry-free ownership of luxurious private homes.
turco | inglês |
---|---|
lüks | luxurious |
özel | private |
TR Nehir kenarı Süiti, gözlerden uzak terasta geçirilen öğleden sonralarına ilham veren sessiz bir nehir, bu seçkinliği daha da ileri götürür
EN The Riverside Suite elevates this exclusivity even further, with a secluded setting along an ambling river that inspires afternoons spent lingering on the terrace
turco | inglês |
---|---|
nehir | river |
bu | this |
TR Peki ya IP adresinizi gizleyebilseydiniz? VPN'ler bu noktada devreye girer: Bir uzak VPN sunucusuna bağlandığınızda hedef web sitenize yeni bir IP adresi gösterilir
EN But what if you could hide your IP address? That’s where VPNs come in: when you connect to remote VPN servers, they show a new IP address to your target website
turco | inglês |
---|---|
ler | s |
uzak | remote |
hedef | target |
web | website |
TR Bunun yanında insanların dijital dünyanın taşınabilirlik, güvenlik ve el koyulma riskinden uzak olma gibi avantajlarından faydalanmalarını sağlar.
EN But it also gives them all the advantages of the digital economy: portability, safety, and freedom from seizure.
turco | inglês |
---|---|
dijital | digital |
güvenlik | safety |
sağlar | gives |
ın | of |
TR Şehir merkezine uzak ve yardım çalışmalarından en az faydalanan köylerde temel ihtiyaç ve gıda malzemeleri dağıttık
EN We distributed basic NFIs and food items to remote villages benefiting the least from aid activities
turco | inglês |
---|---|
uzak | remote |
yardım | aid |
temel | basic |
gıda | food |
en az | least |
TR Ordu Valiliği ile yaptığımız işbirliği ile çocukların fındık bahçelerinden uzak tutulmasını hedefleyen ve çocuk işçiliği ile mücadelemizin temellerini oluşturan projemize başladık.
EN We initiated a project together with The Governership of Ordu. The project aimed to keep children away from hazelnut groves, laying the foundation of our Child Labour Program.
turco | inglês |
---|---|
uzak | away |
TR Tebriz’de gerçekleşen deprem sonrasında, merkeze uzak köylerde barınma koşullarını iyileştirmeye ve kışa hazırlık için yardım malzemeleri dağıttık
EN After the earthquake in Tabriz, we helped improve the conditions for mediation in villages away from the center and distributed aid materials for winter preparation
turco | inglês |
---|---|
deprem | earthquake |
uzak | away |
yardım | aid |
malzemeleri | materials |
TR Şehir merkezine uzak ve yardım çalışmalarından en az faydalanan köylerde temel ihtiyaç ve gıda malzemeleri dağıttık
EN We distributed basic NFIs and food items to remote villages benefiting the least from aid activities
turco | inglês |
---|---|
uzak | remote |
yardım | aid |
temel | basic |
gıda | food |
en az | least |
Mostrando 50 de 50 traduções