EN I could stay up all night until I passed out at my laptop, literally too weak to keep my eyes open and click on the next video
EN I could stay up all night until I passed out at my laptop, literally too weak to keep my eyes open and click on the next video
TR Kelimenin tam anlamıyla gözlerimi açık tutamayacak ve sonraki videoya tıklayamayacak kadar zayıf olan dizüstü bilgisayarımın başında bayılana kadar bütün gece ayakta kalabilirdim
inglês | turco |
---|---|
night | gece |
my | mı |
weak | zayıf |
and | ve |
next | sonraki |
video | videoya |
at | nda |
open | açık |
laptop | dizüstü |
EN @Waseem Farooq, taken with an unknown camera 08/15 2018 The picture taken with
TR @Waseem Farooq, Biriyle çekilmiş Bilinmeyen kamera 08/15 2018 Ile çekilen resim
inglês | turco |
---|---|
unknown | bilinmeyen |
camera | kamera |
picture | resim |
with | ile |
EN , taken with an Canon EOS DIGITAL REBEL XSi 01/16 2017 The picture taken with 18.0mm, f/5.0s, 1/60s, ISO 200
TR , Biriyle çekilmiş Canon EOS DIGITAL REBEL XSi 01/16 2017 Ile çekilen resim 18.0mm, f/5.0s, 1/60s, ISO 200
inglês | turco |
---|---|
picture | resim |
iso | iso |
digital | digital |
with | ile |
EN We create too much e-waste and reuse way too little.
TR Çok fazla e-atık yaratıyoruz ve çok azını yeniden kullanıyoruz.
inglês | turco |
---|---|
little | az |
and | ve |
EN I'm Too Sensitive for This Shit (stylized in all uppercase; also censored as I'm Too Sensitive for This X) is Hayley Kiyoko's fourth extended play
TR Bu albüm için henüz elimizde bir viki yok
inglês | turco |
---|---|
this | bu |
for | için |
EN However, customers often provision too many or too few instances, increasing cost or limiting scale
TR Bununla birlikte, müşteriler genellikle çok fazla veya çok az sayıda veritabanı sunucusu sağlar, bu da maliyeti artırır veya ölçeği sınırlar
inglês | turco |
---|---|
customers | müşteriler |
often | genellikle |
cost | maliyeti |
or | veya |
too | da |
many | çok |
few | az |
however | fazla |
EN We create too much e-waste and reuse way too little.
TR Çok fazla e-atık yaratıyoruz ve çok azını yeniden kullanıyoruz.
inglês | turco |
---|---|
little | az |
and | ve |
EN However, customers often provision too many or too few instances, increasing cost or limiting scale
TR Bununla birlikte, müşteriler genellikle çok fazla veya çok az sayıda veritabanı sunucusu sağlar, bu da maliyeti artırır veya ölçeği sınırlar
inglês | turco |
---|---|
customers | müşteriler |
often | genellikle |
cost | maliyeti |
or | veya |
too | da |
many | çok |
few | az |
however | fazla |
EN Crypto fear and greed index is a number from 0 to 100 that helps traders indicate when cryptocurrency investors are too fearful or too greedy
TR Kripto korku ve açgözlülük endeksi , yatırımcıların kripto para birimi yatırımcılarının çok korktuğunu veya açgözlülüğünü belirtmesine yardımcı olan 0'dan 100'e kadar bir sayıdır
inglês | turco |
---|---|
fear | korku |
index | endeksi |
investors | yatırımcılar |
and | ve |
a | yardımcı |
or | veya |
crypto | kripto |
number | a |
is | olan |
to | kadar |
from | dan |
EN Football Manager is a game where no dream is too big and no ambition too outlandish. So don’t just manage expectations. Take control of your club, dream big and tear it up.
TR Football Manager hiçbir hayalin çok büyük ve hiçbir hevesin çok tuhaf olmadığı bir oyundur. Bu yüzden sadece beklentilere göre yönetmeyin. Kulübünüzün kontrolünü elinize alın, büyük hayaller kurun ve çığır açın.
inglês | turco |
---|---|
football | football |
manager | manager |
take | alın |
no | hiçbir |
big | büyük |
control | kontrol |
so | bu yüzden |
and | ve |
a | bir |
just | sadece |
EN Are there places in which my model of sobriety is too vague or too specific? Did I use loopholes in my model of sobriety to engage in behavior that didn’t feel sober to me?
TR Ayıklık modelimin çok belirsiz veya çok spesifik olduğu yerler var mı? Bana ayık gelmeyen davranışlarda bulunmak için ayıklık modelimde boşluklar kullandım mı?
inglês | turco |
---|---|
places | yerler |
specific | spesifik |
behavior | davranış |
is | olduğu |
of | in |
or | veya |
EN Cloudflare Access made it fast and simple to authenticate a huge network of teachers and developers into our production sites and we set it up in literally less than an hour."
TR Cloudflare Access, öğretmen ve geliştiricilerden oluşan devasa bir ağın üretim sitelerimizde doğrulanmasını hızlı ve basit hale getirdi ve gerçekten bir saatten kısa sürede kurulumu gerçekleştirdik."
inglês | turco |
---|---|
network | ağı |
set | kurulumu |
cloudflare | cloudflare |
access | access |
production | üretim |
simple | basit |
fast | hızlı |
and | ve |
a | bir |
EN “There is a direct correlation between using Semrush, being focused on SEO, and the sheer growth that we’ve had. Our organic traffic was up by 230% in 2019. Literally every day we are getting the highest traffic ever on our website.”
TR ''Semrush'ı kullanmak, SEO'ya odaklanmak ve sahip olduğumuz tam büyüme arasında doğrudan bir korelasyon var. Organik trafiğimiz 2019 yılında %230 kadar arttı. Tam olarak her gün, websitemizdeki en yüksek trafiği elde ediyoruz.''
inglês | turco |
---|---|
growth | büyüme |
direct | doğrudan |
organic | organik |
traffic | trafiği |
using | kullanmak |
we are | olduğumuz |
in | yılında |
and | ve |
that | tam |
a | bir |
up | kadar |
every | her |
EN Sam will literally make you an SEO specialist :). Thank you
TR Sam, sizi ciddi anlamda bir SEO uzmanı yapacak :). Teşekkürler
inglês | turco |
---|---|
sam | sam |
you | sizi |
an | bir |
seo | seo |
will | yapacak |
EN . It literally puts all of your
TR bir şey. Kelimenin tam anlamıyla tüm
inglês | turco |
---|---|
of | bir |
all | tüm |
it | tam |
EN The code is translated literally, and any errors or vulnarability when the smart contract is created may result in unintended outcomes which can’t be undone and could lead to the loss of funds.
TR Kodun harfi harfine girilmesi gerekir ve akıllı kontrat yaratılırken yapılan hatalar ya da açıklar geri döndürülemez istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına ve fonların kaybedilmesine neden olabilir.
inglês | turco |
---|---|
errors | hatalar |
contract | kontrat |
result | sonuç |
outcomes | sonuçları |
of | ın |
smart | akıllı |
in | da |
and | ve |
to | geri |
be | olabilir |
EN The channel audit tool is something that I love because it literally puts all of your key information in one place.
TR Kanal denetim özelliği gerçekten çok sevdiğim bir şey çünkü kelimenin tam anlamıyla tüm can alıcı bilgileri tek bir yerde bulmanıza yardımcı oluyor.
inglês | turco |
---|---|
channel | kanal |
audit | denetim |
information | bilgileri |
place | yerde |
something | bir şey |
all | tüm |
that | tam |
because | çünkü |
EN Oh my goodness, THANK YOU! I cannot believe you were able to fix it! I have literally tried everything else- this is amazing, and I am so
TR Aman Tanrım, TEŞEKKÜRLER! Düzeltebildiğine inanamıyorum! Kelimenin tam anlamıyla diğer her şeyi denedim - bu harika ve ben de öyle
inglês | turco |
---|---|
it | tam |
i | ben |
so | öyle |
this | bu |
amazing | harika |
and | ve |
to | şeyi |
EN Oh my goodness, THANK YOU! I cannot believe you were able to fix it! I have literally tried everything else- this is amazing, and I am so grateful.
TR Aman Tanrım, TEŞEKKÜRLER! Düzeltebildiğine inanamıyorum! Kelimenin tam anlamıyla her şeyi denedim - bu harika ve çok minnettarım.
inglês | turco |
---|---|
it | tam |
this | bu |
amazing | harika |
and | ve |
to | şeyi |
EN The world is literally at our fingertips
TR Dünya kelimenin tam manasıyla parmaklarımızın ucunda
inglês | turco |
---|---|
world | dünya |
EN In fact, these root certificates are literally parts of a "root repository" on your device
TR Bu kök sertifikalar, kelimenin tam anlamıyla cihazınızda bulunan bir "kök deponun" parçalarıdır aslında
inglês | turco |
---|---|
root | kök |
certificates | sertifikalar |
parts | parçalar |
are | bulunan |
in fact | aslında |
these | bu |
device | cihaz |
a | bir |
EN So, it’s literally 30% of everything that the people that signed up through you (as an affiliate) pay to JivoChat, forever
TR Yani, getireceğiniz bir müşteri, size sonsuza kadar sürecek %30’luk bir komisyonun, bir pasif gelirin kapısını aralar
inglês | turco |
---|---|
pay | bir |
to | kadar |
the | size |
EN The code is translated literally, and any errors or vulnarability when the smart contract is created may result in unintended outcomes which can’t be undone and could lead to the loss of funds.
TR Kodun harfi harfine girilmesi gerekir ve akıllı kontrat yaratılırken yapılan hatalar ya da açıklar geri döndürülemez istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına ve fonların kaybedilmesine neden olabilir.
inglês | turco |
---|---|
errors | hatalar |
contract | kontrat |
result | sonuç |
outcomes | sonuçları |
of | ın |
smart | akıllı |
in | da |
and | ve |
to | geri |
be | olabilir |
EN “There is a direct correlation between using Semrush, being focused on SEO, and the sheer growth that we’ve had. Our organic traffic was up by 230% in 2019. Literally every day we are getting the highest traffic ever on our website.”
TR ''Semrush'ı kullanmak, SEO'ya odaklanmak ve sahip olduğumuz tam büyüme arasında doğrudan bir korelasyon var. Organik trafiğimiz 2019 yılında %230 kadar arttı. Tam olarak her gün, websitemizdeki en yüksek trafiği elde ediyoruz.''
inglês | turco |
---|---|
growth | büyüme |
direct | doğrudan |
organic | organik |
traffic | trafiği |
using | kullanmak |
we are | olduğumuz |
in | yılında |
and | ve |
that | tam |
a | bir |
up | kadar |
every | her |
EN “There is a direct correlation between using Semrush, being focused on SEO, and the sheer growth that we’ve had. Our organic traffic was up by 230% in 2019. Literally every day we are getting the highest traffic ever on our website.”
TR ''Semrush'ı kullanmak, SEO'ya odaklanmak ve sahip olduğumuz tam büyüme arasında doğrudan bir korelasyon var. Organik trafiğimiz 2019 yılında %230 kadar arttı. Tam olarak her gün, websitemizdeki en yüksek trafiği elde ediyoruz.''
inglês | turco |
---|---|
growth | büyüme |
direct | doğrudan |
organic | organik |
traffic | trafiği |
using | kullanmak |
we are | olduğumuz |
in | yılında |
and | ve |
that | tam |
a | bir |
up | kadar |
every | her |
EN . It literally puts all of your
TR bir şey. Kelimenin tam anlamıyla tüm
inglês | turco |
---|---|
of | bir |
all | tüm |
it | tam |
EN “There is a direct correlation between using Semrush, being focused on SEO, and the sheer growth that we’ve had. Our organic traffic was up by 230% in 2019. Literally every day we are getting the highest traffic ever on our website.”
TR ''Semrush'ı kullanmak, SEO'ya odaklanmak ve sahip olduğumuz tam büyüme arasında doğrudan bir korelasyon var. Organik trafiğimiz 2019 yılında %230 kadar arttı. Tam olarak her gün, websitemizdeki en yüksek trafiği elde ediyoruz.''
inglês | turco |
---|---|
growth | büyüme |
direct | doğrudan |
organic | organik |
traffic | trafiği |
using | kullanmak |
we are | olduğumuz |
in | yılında |
and | ve |
that | tam |
a | bir |
up | kadar |
every | her |
EN In fact, these root certificates are literally parts of a "root repository" on your device
TR Bu kök sertifikalar, kelimenin tam anlamıyla cihazınızda bulunan bir "kök deponun" parçalarıdır aslında
inglês | turco |
---|---|
root | kök |
certificates | sertifikalar |
parts | parçalar |
are | bulunan |
in fact | aslında |
these | bu |
device | cihaz |
a | bir |
EN For many, the cost to business is so high that DLP is left as a passive monitoring tool; the cost of a breach is literally seen as less damaging than overly aggressive security!
TR Bu durumun pek çok şirket için maliyeti çok yüksek olduğundan, DLP pasif bir takip aracına indirgeniyor. Kelimenin tam anlamıyla, ihlallerin maliyeti, aşırı agresif güvenlikten daha az zararlı görülüyor!
inglês | turco |
---|---|
monitoring | takip |
tool | aracı |
business | şirket |
high | yüksek |
as | olduğundan |
cost | maliyeti |
that | tam |
many | pek |
of | in |
a | bir |
EN The world is literally at our fingertips
TR Dünya kelimenin tam manasıyla parmaklarımızın ucunda
inglês | turco |
---|---|
world | dünya |
EN “There is a direct correlation between using Semrush, being focused on SEO, and the sheer growth that we’ve had. Our organic traffic was up by 230% in 2019. Literally every day we are getting the highest traffic ever on our website.”
TR ''Semrush'ı kullanmak, SEO'ya odaklanmak ve sahip olduğumuz tam büyüme arasında doğrudan bir korelasyon var. Organik trafiğimiz 2019 yılında %230 kadar arttı. Tam olarak her gün, websitemizdeki en yüksek trafiği elde ediyoruz.''
inglês | turco |
---|---|
growth | büyüme |
direct | doğrudan |
organic | organik |
traffic | trafiği |
using | kullanmak |
we are | olduğumuz |
in | yılında |
and | ve |
that | tam |
a | bir |
up | kadar |
every | her |
EN “There is a direct correlation between using Semrush, being focused on SEO, and the sheer growth that we’ve had. Our organic traffic was up by 230% in 2019. Literally every day we are getting the highest traffic ever on our website.”
TR ''Semrush'ı kullanmak, SEO'ya odaklanmak ve sahip olduğumuz tam büyüme arasında doğrudan bir korelasyon var. Organik trafiğimiz 2019 yılında %230 kadar arttı. Tam olarak her gün, websitemizdeki en yüksek trafiği elde ediyoruz.''
inglês | turco |
---|---|
growth | büyüme |
direct | doğrudan |
organic | organik |
traffic | trafiği |
using | kullanmak |
we are | olduğumuz |
in | yılında |
and | ve |
that | tam |
a | bir |
up | kadar |
every | her |
EN Farina: Thanks to influencers, inspiration seems to come easier for many people. The right account exists for literally every style and every budget.
TR Farina: Esinlenmek, influencer’lar sayesinde birçok insan için daha kolay hale geldi. Gerçekten tüm stillere ve her bütçeye göre biçilmiş uygun bir internet hesapı var.
inglês | turco |
---|---|
people | insan |
account | hesap |
budget | bütçeye |
and | ve |
easier | daha kolay |
many | çok |
EN The Russian word for mother tongue, translated literally, means “the speech of the natives”.
TR Doğrudan çevrildiğinde Rusçada anadil “yerlilerin konuşması” demek.
EN Forestry and agriculture account for a good four fifths of land use in Germany – and yet at times local leaders in tourist regions raised the alarm because they were literally overrun by visitors
TR Ormanlar ve tarım faaliyetleri, Almanya’daki arazi kullanımının rahat beşte dördünü kapsıyor; ancak günübirlik gezi yerlerinin görevlileri, kelimenin tam anlamıyla istilaya uğrama durumları yaşayarak dara düşebiliyorlar
inglês | turco |
---|---|
and | ve |
agriculture | tarım |
land | arazi |
the | ancak |
EN He went to Cologne in 2012 to study – and soon quite literally got a picture of his host country: since 2014 he has been a member of the outdoor photo community German Roamers.
TR 2012’de yükseköğrenim yapmak için Köln’e gelmiş ve deyim yerindeyse, ev sahibi ülke Almanya’nın şipşak resmini çekmiş: 2014’ten beri outdoor fotoğrafçılar topluluğu „German Roamers“ üyesi.
EN The result of the excavation, many statues, reliefs and valuable works of art, relating to the age of the prehistory and history, and taken under protection by the theater, were found
TR Kazılar sonucu tarih öncesi ve tarih sonrası devirlere ait, tiyatronun koruma altına alınmış kısmı ve çok sayıdaki heykel ve kabartmalar kadar, birçok değerli sanat eseri bulunmuştur
inglês | turco |
---|---|
result | sonucu |
valuable | değerli |
art | sanat |
history | tarih |
protection | koruma |
and | ve |
by | altına |
to | kadar |
the | çok |
EN On-duty pharmacy information is automatically taken daily from the pharmacy rooms of the provinces
TR Nöbetçi eczane bilgileri, illerin eczaneler odasından günlük otomatik olarak çekilmektedir
inglês | turco |
---|---|
pharmacy | eczane |
information | bilgileri |
daily | günlük |
automatically | otomatik olarak |
the | olarak |
EN We believe that online privacy is a fundamental human right which can no longer be taken for granted so we decided that it was time to offer a service which is fully dedicated to email privacy
TR Çevrimiçi gizliliğin artık hafife alınamayacak temel bir insan hakkı olduğuna inanıyoruz, bu yüzden e-posta gizliliğine tamamen adanmış bir hizmet sunmanın zamanının geldiğine karar verdik
inglês | turco |
---|---|
human | insan |
fully | tamamen |
right | hakkı |
we believe | inanıyoruz |
dedicated | adanmış |
time | zaman |
service | hizmet |
which | bu |
posta | |
so | bu yüzden |
is | artık |
a | bir |
to | e |
EN The materials which are taken from the merchant as yarn are sold as raw cloth after being touched.
TR Tüccardan iplik olarak alınan malzemeler dokunduktan sonra ham bez olarak tüccara satılmaktadır.
inglês | turco |
---|---|
materials | malzemeler |
raw | ham |
the | sonra |
EN This data pertains to interactions taken in the app, and cannot be used to uncover what you’re using the VPN service for.
TR Bu veriler, uygulamada alınan etkileşimlerle ilgilidir ve VPN hizmetini niçin kullandığınızı ortaya çıkarmak için kullanılamaz.
inglês | turco |
---|---|
data | veriler |
used | kullandığı |
vpn | vpn |
service | hizmetini |
and | ve |
this | bu |
the app | uygulamada |
EN These backups can be automated weekly or taken on-demand, with up to three retained at any given time.
TR Bu yedeklemeler, belirli bir zaman için en fazla üç tane saklı tutulmak üzere, her hafta otomatik olarak planlanabilir veya istek üzerine gerçekleştirilebilir.
inglês | turco |
---|---|
time | zaman |
automated | otomatik |
these | bu |
or | veya |
on | üzerine |
EN Emailed their support and received an answer within ten minutes. Problem was taken care of. Wish eveyone provided such support. Thanks Atomic.
TR Desteklerini e-posta ile gönderdiler ve on dakika içinde bir yanıt aldılar. Problem çözüldü. Herkesin böyle bir destek vermesini diliyorum. Teşekkürler Atomic.
inglês | turco |
---|---|
support | destek |
received | aldı |
answer | yanıt |
minutes | dakika |
within | içinde |
ten | on |
and | ve |
EN Results of actions taken to optimize your site for search engines.
TR Sitenizi arama motorları için optimize etmek için yapılan işlemlerin sonuçları.
inglês | turco |
---|---|
your site | sitenizi |
optimize | optimize |
search | arama |
of | in |
engines | motorları |
results | sonuçları |
EN Upon clicking on «Print», you’ll be taken to the website of your selected printing service to place your order.
TR "Yazdır"a tıkladıktan sonra, siparişinizi vermek için seçtiğiniz baskı hizmetinin web sitesine yönlendirileceksiniz.
inglês | turco |
---|---|
service | hizmetinin |
order | sipariş |
website | web |
of | in |
to | için |
the | sonra |
EN Any passenger who is in need of medical treatment and are connected to air or electrical devices that are not allowed to be taken on the aircraft.
TR Akıl sağlığı yerinde olmayan veya psikotik hastalık sahibi yolcular,
inglês | turco |
---|---|
or | veya |
EN Because almost everyone has taken the minimalist route
TR 437 milyon euro'luk destek, Opel'in yeni bir çağa başlamasına yardımcı olacak.
inglês | turco |
---|---|
the | olacak |
EN The best trip is the one we haven't taken yet... Find it on the Accor All app on the Apple store and Google Play.
TR En iyi yolculuk henüz çıkmadığımızdır… Apple Store ve Google Play’deki Accor All uygulamasında bulun.
inglês | turco |
---|---|
trip | yolculuk |
find | bulun |
all | all |
app | uygulaması |
yet | henüz |
and | ve |
best | iyi |
EN In Realised Value, BTC prices are taken at the time they last moved, instead of the current price like in Market Value
TR Gerçekleşen Değerde, BTC fiyatları, Piyasa Değerinde olduğu gibi mevcut fiyattan değil, son hareket ettikleri zaman geçerli olan fiyattan hesaplanır.
inglês | turco |
---|---|
btc | btc |
prices | fiyatları |
at | de |
time | zaman |
market | piyasa |
last | son |
they | ettikleri |
EN Cocteau Twins were an innovative and influential Scottish dream pop band. Forming in 1979 in Grangemouth, Scotland, UK (the name taken from an obscure song by fellow Scots Simple Minds), th… read more
TR Post-Punk ve New Wave’in ortalığı kasıp kavurduğu günlerde kült grupların firması 4AD’den çıkan bir albüm “Garlands”…ve o albümün yaratıcıları Elizabet Fraser, Robin Guthrie ve Will Hegg… Devamını oku
Mostrando 50 de 50 traduções