EN "When Peter Hahn transitioned to working remotely, we found that our VPN was causing serious performance issues
EN "When Peter Hahn transitioned to working remotely, we found that our VPN was causing serious performance issues
TR "Peter Hahn uzaktan çalışmaya geçtiğinde VPN'imizin ciddi performans sorunlarına neden olduğunu gördük
inglês | turco |
---|---|
peter | peter |
remotely | uzaktan |
serious | ciddi |
performance | performans |
to | neden |
issues | sorunları |
EN When it comes to backlink analysis, Ahrefs is my #1 go-to tool. If you’re serious about SEO, you need Ahrefs.
TR Konu backlink analizi olduğunda, Ahrefs benim 1 numaralı araç tercihim. SEO konusunda ciddiyseniz, Ahrefs’e ihtiyacınız var.
inglês | turco |
---|---|
backlink | backlink |
analysis | analizi |
tool | araç |
my | benim |
seo | seo |
when | olduğunda |
ahrefs | ahrefs |
to | konusunda |
you need | ihtiyacınız |
is | var |
EN We delivered community-based health and hygiene trainings in disaster areas where access to clean water and insufficient sewage infrastructure are serious risks
TR Temiz su kaynaklarına erişim ve kanalizasyon sistemi eksikliğinin ciddi risk oluşturduğu afet bölgesinde toplum temelli sağlık ve hijyen eğitimleri gerçekleştirdik
inglês | turco |
---|---|
health | sağlık |
hygiene | hijyen |
disaster | afet |
access | erişim |
clean | temiz |
water | su |
serious | ciddi |
risks | risk |
community | toplum |
based | temelli |
and | ve |
to | e |
EN Breaching fight against corruption laws have serious consequences and might include legal and criminal sanctions for our association and the relevant individuals.
TR Yolsuzlukla mücadele kanunlarını ihlal etmenin sonuçları hem Derneğimiz için hem de ilgili bireyler için ağırdır ve bu sonuçlar hukuki ve cezai yaptırımları içerebilir.
inglês | turco |
---|---|
fight | mücadele |
legal | hukuki |
relevant | ilgili |
individuals | bireyler |
have | bu |
and | ve |
EN We do serious things but with passion
TR Ciddi şeyler yapıyoruz ama tutkuyla
inglês | turco |
---|---|
serious | ciddi |
things | şeyler |
but | ama |
EN The rise in Ethereum transactions fees has caused serious friction and costs for DeFi users
TR Ethereum işlem ücretlerindeki artış, DeFi kullanıcıları için ciddi sürtüşme ve maliyetlere neden oldu
inglês | turco |
---|---|
ethereum | ethereum |
transactions | işlem |
serious | ciddi |
defi | defi |
and | ve |
users | kullanıcıları |
for | için |
EN Despite the date, it seems to be serious stuff.
TR Farkları görebilmek hiç kolay değil.
inglês | turco |
---|---|
to | hiç |
the | değil |
EN For almost two years now, the world has been struggling with one of the most serious health crises of the modern world, COVID-19 pandemic. While the pandemic has resulted in major changes in various sectors of life from...
TR Yaklaşık iki yıldır, tüm dünya modern çağın en ciddi sağlık krizlerinden biri olan COVID-19 salgını ile mücadele ediyor. Salgın, iş piyasasından sağlık hizmetlerine kadar hayatın çeşitli sektörlerinde büyük değişiklikle...
inglês | turco |
---|---|
serious | ciddi |
health | sağlık |
modern | modern |
pandemic | salgın |
world | dünya |
most | en |
various | çeşitli |
years | kadar |
life | hayat |
for | tüm |
with | ile |
in | yaklaşık |
EN 19 years since my last serious relationship.
TR Son ciddi ilişkimin üzerinden 19 yıl geçti.
inglês | turco |
---|---|
years | yıl |
last | son |
serious | ciddi |
EN However, some special days that have been celebrated for only 25-30 years, for example, can make a serious difference with the effects that they create.
TR Fakat örneğin sadece 25-30 yıldan bu yana kutlanan kimi özel günler, yarattığı etkiyle ciddi bir fark yaratabiliyor.
inglês | turco |
---|---|
serious | ciddi |
difference | fark |
been | bu |
years | bir |
EN Although there are hundreds of special days in a calendar year, very few of them actually make a serious impact
TR Bir sene içinde yüzlerce özel gün olsa da aslında bunların çok azı ciddi bir etki yaratıyor
inglês | turco |
---|---|
although | olsa |
days | gün |
actually | aslında |
serious | ciddi |
impact | etki |
in | da |
EN Brands need to make serious and professional preparations to celebrate special days
TR Markaların özel günleri kutlamak adına ciddi ve profesyonel bir hazırlık yapmaları gerekir
inglês | turco |
---|---|
serious | ciddi |
professional | profesyonel |
and | ve |
special | özel |
to | bir |
brands | markalar |
EN We delivered community-based health and hygiene trainings in disaster areas where access to clean water and insufficient sewage infrastructure are serious risks
TR Temiz su kaynaklarına erişim ve kanalizasyon sistemi eksikliğinin ciddi risk oluşturduğu afet bölgesinde toplum temelli sağlık ve hijyen eğitimleri gerçekleştirdik
inglês | turco |
---|---|
health | sağlık |
hygiene | hijyen |
disaster | afet |
access | erişim |
clean | temiz |
water | su |
serious | ciddi |
risks | risk |
community | toplum |
based | temelli |
and | ve |
to | e |
EN Breaching fight against corruption laws have serious consequences and might include legal and criminal sanctions for our association and the relevant individuals.
TR Yolsuzlukla mücadele kanunlarını ihlal etmenin sonuçları hem Derneğimiz için hem de ilgili bireyler için ağırdır ve bu sonuçlar hukuki ve cezai yaptırımları içerebilir.
inglês | turco |
---|---|
fight | mücadele |
legal | hukuki |
relevant | ilgili |
individuals | bireyler |
have | bu |
and | ve |
EN Muhammed is disabled from birth and mentions that in many cities, but especially in Adana he had serious problems finding a job due to the approach towards his disability: “People look down on me and sometimes it becomes hard to work with someone
TR Doğuştan engelli olan Muhammed, pek çok şehirde ama özellikle Adana’da engeline yönelik yaklaşım yüzünden iş bulmada büyük sıkıntı yaşadığını belirtiyor: “Millet üstten bakıyor bana, biriyle çalışmak çok zor geliyor bazen
EN Muhammed is disabled from birth and mentions that in many cities, but especially in Adana he had serious problems finding a job due to the approach towards his disability: “People look down on me and sometimes it becomes hard to work with someone
TR Doğuştan engelli olan Muhammed, pek çok şehirde ama özellikle Adana’da engeline yönelik yaklaşım yüzünden iş bulmada büyük sıkıntı yaşadığını belirtiyor: “Millet üstten bakıyor bana, biriyle çalışmak çok zor geliyor bazen
EN The commercial consequences of expiring a certificate can be serious
TR Bir sertifikanın süresinin dolmasının ticari sonuçları ciddi olabilir
inglês | turco |
---|---|
commercial | ticari |
certificate | sertifikanın |
serious | ciddi |
be | olabilir |
a | bir |
EN The German industry has a share of 22.9% in gross value production; The highest share among the G7 countries has a serious part in the electronics industry, machinery manufacturing and chemistry
TR Almanya endüstrisi, gayri safi değer üretiminde % 22,9’luk pay sahibidir; G7 ülkeleri arasındaki en yüksek pay elektronik endüstrisi, makina imalatı ve kimya alanında ciddi söz sahibidir
inglês | turco |
---|---|
value | değer |
serious | ciddi |
electronics | elektronik |
manufacturing | imalat |
chemistry | kimya |
and | ve |
highest | en yüksek |
in | arasındaki |
EN Protection on-the-go just got serious
TR Hareket halindeyken koruma ciddi bir konu
inglês | turco |
---|---|
protection | koruma |
serious | ciddi |
the | bir |
EN For almost two years now, the world has been struggling with one of the most serious health crises of the modern world, COVID-19 pandemic. While the pandemic has resulted in major changes in various... Read more
TR Yaklaşık iki yıldır, tüm dünya modern çağın en ciddi sağlık krizlerinden biri olan COVID-19 salgını ile mücadele ediyor. Salgın, iş piyasasından sağlık hizmetlerine kadar hayatın çeşitli... Daha fazla
inglês | turco |
---|---|
world | dünya |
serious | ciddi |
health | sağlık |
modern | modern |
pandemic | salgın |
most | en |
various | çeşitli |
read | daha |
years | kadar |
for | tüm |
with | ile |
in | yaklaşık |
EN After 2019, which saw serious fluctuations caused by trade wars, Brexit, and cyclical political movements, economic indicators for 2020 were positive
TR Ticaret savaşları, Brexit ve konjonktürel politik hareketlerin etkisiyle ciddi dalgalanmaların yaşandığı 2019’un ardından, ekonomik göstergeler 2020 için umut vericiydi
inglês | turco |
---|---|
serious | ciddi |
trade | ticaret |
political | politik |
economic | ekonomik |
indicators | göstergeler |
and | ve |
for | için |
EN A new model would be a serious investment
TR Yeni model ciddi bir yatırım olur
inglês | turco |
---|---|
a | bir |
new | yeni |
model | model |
serious | ciddi |
investment | yatırım |
be | olur |
EN Decide to start a blog and looking for a blog news website template? Time to get serious about it
TR Bir blog başlatmaya karar verdiniz ve bir blog haber sitesi şablonu mu arıyorsunuz? Bu konuda ciddi olma zamanı
inglês | turco |
---|---|
decide | karar |
blog | blog |
news | haber |
website | sitesi |
time | zaman |
serious | ciddi |
template | şablonu |
looking for | arıyorsunuz |
and | ve |
get | bu |
a | bir |
EN The rise in Ethereum transactions fees has caused serious friction and costs for DeFi users
TR Ethereum işlem ücretlerindeki artış, DeFi kullanıcıları için ciddi sürtüşme ve maliyetlere neden oldu
inglês | turco |
---|---|
ethereum | ethereum |
transactions | işlem |
serious | ciddi |
defi | defi |
and | ve |
users | kullanıcıları |
for | için |
EN Rare Situation which Mixed with Serious Emergency Diagnosis: Cyst Hydatic Rupture, A Case Report
TR Ciddi Acil Tanılarıyla Karışan Nadir Bir Durum: Kist Hidatik Rüptürü, Bir Olgu Sunumu
inglês | turco |
---|---|
rare | nadir |
serious | ciddi |
a | bir |
situation | durum |
EN We delivered community-based health and hygiene trainings in disaster areas where access to clean water and insufficient sewage infrastructure are serious risks
TR Temiz su kaynaklarına erişim ve kanalizasyon sistemi eksikliğinin ciddi risk oluşturduğu afet bölgesinde toplum temelli sağlık ve hijyen eğitimleri gerçekleştirdik
inglês | turco |
---|---|
health | sağlık |
hygiene | hijyen |
disaster | afet |
access | erişim |
clean | temiz |
water | su |
serious | ciddi |
risks | risk |
community | toplum |
based | temelli |
and | ve |
to | e |
EN Breaching fight against corruption laws have serious consequences and might include legal and criminal sanctions for our association and the relevant individuals.
TR Yolsuzlukla mücadele kanunlarını ihlal etmenin sonuçları hem Derneğimiz için hem de ilgili bireyler için ağırdır ve bu sonuçlar hukuki ve cezai yaptırımları içerebilir.
inglês | turco |
---|---|
fight | mücadele |
legal | hukuki |
relevant | ilgili |
individuals | bireyler |
have | bu |
and | ve |
EN We delivered community-based health and hygiene trainings in disaster areas where access to clean water and insufficient sewage infrastructure are serious risks
TR Temiz su kaynaklarına erişim ve kanalizasyon sistemi eksikliğinin ciddi risk oluşturduğu afet bölgesinde toplum temelli sağlık ve hijyen eğitimleri gerçekleştirdik
inglês | turco |
---|---|
health | sağlık |
hygiene | hijyen |
disaster | afet |
access | erişim |
clean | temiz |
water | su |
serious | ciddi |
risks | risk |
community | toplum |
based | temelli |
and | ve |
to | e |
EN Breaching fight against corruption laws have serious consequences and might include legal and criminal sanctions for our association and the relevant individuals.
TR Yolsuzlukla mücadele kanunlarını ihlal etmenin sonuçları hem Derneğimiz için hem de ilgili bireyler için ağırdır ve bu sonuçlar hukuki ve cezai yaptırımları içerebilir.
inglês | turco |
---|---|
fight | mücadele |
legal | hukuki |
relevant | ilgili |
individuals | bireyler |
have | bu |
and | ve |
EN Muhammed is disabled from birth and mentions that in many cities, but especially in Adana he had serious problems finding a job due to the approach towards his disability: “People look down on me and sometimes it becomes hard to work with someone
TR Doğuştan engelli olan Muhammed, pek çok şehirde ama özellikle Adana’da engeline yönelik yaklaşım yüzünden iş bulmada büyük sıkıntı yaşadığını belirtiyor: “Millet üstten bakıyor bana, biriyle çalışmak çok zor geliyor bazen
EN Muhammed is disabled from birth and mentions that in many cities, but especially in Adana he had serious problems finding a job due to the approach towards his disability: “People look down on me and sometimes it becomes hard to work with someone
TR Doğuştan engelli olan Muhammed, pek çok şehirde ama özellikle Adana’da engeline yönelik yaklaşım yüzünden iş bulmada büyük sıkıntı yaşadığını belirtiyor: “Millet üstten bakıyor bana, biriyle çalışmak çok zor geliyor bazen
EN The commercial consequences of expiring a certificate can be serious
TR Bir sertifikanın süresinin dolmasının ticari sonuçları ciddi olabilir
inglês | turco |
---|---|
commercial | ticari |
certificate | sertifikanın |
serious | ciddi |
be | olabilir |
a | bir |
EN The German industry has a share of 22.9% in gross value production; The highest share among the G7 countries has a serious part in the electronics industry, machinery manufacturing and chemistry
TR Almanya endüstrisi, gayri safi değer üretiminde % 22,9’luk pay sahibidir; G7 ülkeleri arasındaki en yüksek pay elektronik endüstrisi, makina imalatı ve kimya alanında ciddi söz sahibidir
inglês | turco |
---|---|
value | değer |
serious | ciddi |
electronics | elektronik |
manufacturing | imalat |
chemistry | kimya |
and | ve |
highest | en yüksek |
in | arasındaki |
EN Donald Trump and his presidency proved a serious test of endurance for German-American relations
TR Donald Trump ve onun başkanlık dönemi, Alman-Amerikan ilişkileri için büyük bir dayanıklılık testiydi
inglês | turco |
---|---|
and | ve |
for | için |
a | bir |
of | in |
EN Serious games – more than just entertainment| informative games
TR Haftanın Konusu: Almanya’nın Oyunları
inglês | turco |
---|---|
games | oyunları |
EN Can video games address sensitive issues and increase our empathy? Games curator Mascha Tobe explains how games can be both serious and fun.
TR Video oyunları hassas konuları aktararak empatimizi yükseltebilir mi? Ciddiyetle oyunların nasıl bir araya geldiklerini, oyun küratörü Mascha Tobe bize anlatıyor.
inglês | turco |
---|---|
video | video |
sensitive | hassas |
how | nasıl |
games | oyunlar |
both | bir |
EN However, research is also being carried out into new vaccines, as well as towards the main goal that Türeci and Sahin have been pursuing for years: to find active immunotherapies to treat cancer and other serious diseases.
TR Bunun yanı sıra yeni aşılar ve Türeci ve Şahin’in yıllardır asıl peşinde oldukları konu olan kanser tedavisi ve diğer ağır hastalıkların tedavisine yönelik aktif bağışıklık terapileri üzerinde de araştırmalar sürüyor.
inglês | turco |
---|---|
research | araştırmalar |
new | yeni |
years | a |
active | aktif |
cancer | kanser |
diseases | hastalıklar |
for years | yıllardır |
other | diğer |
and | ve |
is | olan |
the | üzerinde |
EN Do you see this as the demise of serious journalism or as a new access to fashion? In the old days, a new collection was first seen in the magazine; today it’s streamed live from the runway
TR Burada ciddi gazeteciliğin çöküşünü veya yeni bir modaya erişim tarzı görüyor musunuz? Eskiden yeni bir koleksiyon ilk önce bir dergide yer alırdı, günümüzde runway aracılığıyla canlı gösteriliyor
inglês | turco |
---|---|
serious | ciddi |
access | erişim |
days | gün |
do you | musunuz |
live | canlı |
today | günümüzde |
or | veya |
first | ilk |
of | in |
new | yeni bir |
EN The remainder will need ongoing, serious and swift climate protection measures in transportation, building technologies, industry and agriculture.
TR Geri kalan bölüm için iklim koruma çabalarının ciddi ve seri biçimde ulaşımda, binalarda, sanayide ve tarımda sürdürülmesi gerek.
inglês | turco |
---|---|
need | gerek |
serious | ciddi |
climate | iklim |
protection | koruma |
agriculture | tarımda |
and | ve |
in | için |
EN The health impacts are sometimes serious, and they often only appear years later
TR Kimi zaman ağır sorunlara yol aşabilen hastalığın etkileri genellikle yıllar sonra kendini gösteriyor
inglês | turco |
---|---|
often | genellikle |
years | yıllar |
only | a |
the | sonra |
EN But I do hope that digital learning will establish itself as a serious alternative, not least as a result of the corona crisis.
TR Ama dilerim ki, dijital öğrenmenin ciddi bir alternatif olarak yer etmesi, sırf korona krizi sayesinde olmaz.
inglês | turco |
---|---|
serious | ciddi |
alternative | alternatif |
corona | korona |
crisis | krizi |
but | ama |
digital | dijital |
the | sayesinde |
of | yer |
EN For example, the German Association of the Automotive Industry (VDA) warns against “additional burdens” resulting from stricter emissions standards and is calling for a “serious assessment” of corona impacts
TR Örneğin, Alman Otomotiv Endüstrisi Birliği, egzoz gazı değerlerinde daha titiz olunmasından kaynaklanacak “ek yükler” konusunda uyarıyor ve ilk başta “korona sonuçlarının “ciddi biçimde değerlendirilmesi”ni talep ediyor
EN Afterwards, I produce reports for the Human Rights Council and the UN General Assembly in which I analyse the differences in supply in many countries and ascertain any potential serious human rights violations.
TR Ardından BM İnsan Hakları Konseyi ve BM Genel Kurulu için çok sayıdaki ülkenin tedarik koşulları arasındaki farklılıkları analiz ettiğim ve insan haklarına yönelik potansiyel ve ağır ihlalleri tespit ettiğim raporu hazırlıyorum.
inglês | turco |
---|---|
council | konseyi |
general | genel |
supply | tedarik |
potential | potansiyel |
human | insan |
rights | hakları |
and | ve |
analyse | analiz |
many | farklı |
the | çok |
EN Reinemann: Serious journalistic media are the media of the future in my opinion. I think they will become increasingly important on the net in view of the huge amount of sources, half-truths and fake news.
TR Reinemann: Benim nezdimde medyanın geleceği ciddi gazetecilik yapan medya kuruluşlarında yatıyor. Çünkü bu kuruluşlar, karşı karşıya olduğumuz yarı gerçekler ve sahte haber yoğunluğu karşısında giderek daha önem kazanıyor.
inglês | turco |
---|---|
serious | ciddi |
future | geleceği |
fake | sahte |
media | medya |
news | haber |
and | ve |
the | giderek |
of | karşı |
my | benim |
EN At the same time the media activists are strengthening trust in professional, independent reporting by showing how serious journalists research and work.
TR Medya aktivistleri aynı zamanda – ciddi gazetecilerin nasıl araştırdıklarını ve çalıştıklarını göstermek suretiyle - profesyonel ve bağımsız haberlere olan güveni artırıyorlar.
inglês | turco |
---|---|
time | zamanda |
media | medya |
trust | güveni |
professional | profesyonel |
independent | bağımsız |
serious | ciddi |
and | ve |
EN Protection on-the-go just got serious
TR Hareket halindeyken koruma ciddi bir konu
inglês | turco |
---|---|
protection | koruma |
serious | ciddi |
the | bir |
EN Power failures at any point along the network can impact data center operations and have serious consequences for the business
TR Ağ boyunca herhangi bir noktada güç kesintileri veri merkezi operasyonlarını etkileyebilir ve işletme için ciddi sonuçlara yol açabilir
inglês | turco |
---|---|
point | noktada |
data | veri |
center | merkezi |
serious | ciddi |
and | ve |
business | iş |
power | güç |
for | için |
can | açabilir |
any | herhangi |
operations | operasyonlar |
EN I would recommend Ranktracker to anyone who is serious about SEO and wants to know the full picture of their website's ranking.
TR Ranktracker 'ı SEO konusunda ciddi olan ve web sitelerinin sıralamasının tam resmini bilmek isteyen herkese tavsiye ederim.
inglês | turco |
---|---|
ranktracker | ranktracker |
serious | ciddi |
seo | seo |
picture | resmini |
websites | web |
ranking | sıralaması |
full | tam |
is | olan |
to know | bilmek |
and | ve |
EN 20 Years of Media Freedom: Ambiguity of Concepts Leads to Serious Encroachments on Freedom of Expression
TR Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği "Bir Çocuğun Cinsel İstismar Beyanını Karşılamak" Videosunu Türkçeleştirdi
inglês | turco |
---|---|
years | bir |
EN In the beginning, any serious attempt to get sober would follow a bad binge
TR Başlangıçta, ayık olmaya yönelik herhangi bir ciddi girişim, kötü bir kanamayı takip ederdi
inglês | turco |
---|---|
beginning | başlangıç |
serious | ciddi |
follow | takip |
bad | kötü |
any | herhangi |
a | bir |
to | yönelik |
Mostrando 50 de 50 traduções