EN Because of the nuclear phaseout, nuclear power stations produced 14 percent less electricity in 2020 and now account for 12.5 percent of the total.
EN Because of the nuclear phaseout, nuclear power stations produced 14 percent less electricity in 2020 and now account for 12.5 percent of the total.
TR Nükleer enerji santralleri, nükleer enerjiden vazgeçilmesi nedeniyle 2020 yılında yüzde 14 daha az elektrik sağladı ve şu andaki payı yüzde 12,5.
inglês | turco |
---|---|
nuclear | nükleer |
percent | yüzde |
and | ve |
electricity | elektrik |
the | daha |
power | enerji |
of | nedeniyle |
EN In 2018, they accounted for 16.6 percent of final energy consumption, and 37.8 percent of gross electricity consumption
TR 2018‘de enerji tüketimindeki payı yüzde 16,6’ydı, brüt elektrik tüketiminde ise yüzde 37,8
inglês | turco |
---|---|
percent | yüzde |
energy | enerji |
electricity | elektrik |
EN We have committed to RE100 to source 100 percent renewable electricity across our operations by 2030, and to cutting operational greenhouse emissions by 42 percent in the same timeframe
TR RE100'e yönelik taahhüdümüz kapsamında operasyonlarımız genelinde 2030'a kadar %100 yenilenebilir enerji sağlamayı ve aynı zaman çerçevesinde operasyonel sera emisyonlarını %42 oranında azaltmayı hedefliyoruz
inglês | turco |
---|---|
renewable | yenilenebilir |
electricity | enerji |
operational | operasyonel |
greenhouse | sera |
emissions | emisyonlarını |
and | ve |
operations | operasyonlar |
to | yönelik |
the | aynı |
EN One interesting phenomenon is that young voters up to the age of 24 gave the Greens 23 percent, the FDP 21 percent and the SPD – the third-strongest party – just 15 percent.
TR İlginç bir fenomen daha var: 24 yaş ve altındaki genç seçmenlerden Yeşiller %23 ve FDP %21 oranında oy alırken, SPD sadece %15 oy alarak üçüncü sırada kaldı.
inglês | turco |
---|---|
age | yaş |
young | genç |
greens | yeşiller |
spd | spd |
and | ve |
third | üçüncü |
EN More than 81 percent of the waste produced in Germany in 2018 was reused; this included just under 70 percent of material waste and almost 12 percent of energy waste
TR Atıkların yüzde 70’inin madde olarak, ve hemen hemen yüzde 12’sinin enerji kazanımında değerlendirilmesiyle, 2018 yılında Almanya’da üretilen atıkların yüzde 81’den fazlası değerlendirildi
inglês | turco |
---|---|
percent | yüzde |
energy | enerji |
produced | üretilen |
more | fazlası |
and | ve |
EN In order to prevent complications in the formation of majorities by the presence of small and very small parties, a threshold known as “the five percent hurdle” excludes parties that poll less than five percent being represented in the Bundestag.
TR Parlamentoda çoğunluğun sağlanması için gerekli kombinasyonların aşırı karmaşıklaşmasını önlemek amacıyla yüzde beş barajıyla çok küçük partilerin parlamentoya girmesi engellenmiştir.
inglês | turco |
---|---|
in order to | amacıyla |
percent | yüzde |
small | küçük |
to | için |
prevent | önlemek |
five | beş |
EN In 2017, 36.1% of Germany’s electricity was generated from renewable energy sources. This figure is 3.8 percentage points higher than in 2016. There has never been such a large increase in green electricity.
TR 2017 yılında Almanya’da kullanılan elektriğin yüzde 36,1’i yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edildi. Bu oran, 2016’ya göre yüzde 3,8 puanlık bir artış demek. Bu kadar büyük bir artış şimdiye kadar hiç olmamıştı.
inglês | turco |
---|---|
renewable | yenilenebilir |
increase | artış |
never | hiç |
energy | enerji |
this | bu |
sources | kaynakları |
a | bir |
large | büyük |
of | in |
EN Above all, wind power contributed to this strong increase in electricity generation from renewable sources. It is now ahead of nuclear- and coal-generated electricity for the first time.
TR Yenilenebilir enerjiden elde edilen elektrikteki güçlü artışa en büyük katkı, rüzgar enerjisinden geldi. Rüzgar enerjisi ilk kez nükleer elektriğin ve taş kömüründen elde edilen elektriğin önüne geçti.
inglês | turco |
---|---|
wind | rüzgar |
power | güç |
renewable | yenilenebilir |
time | kez |
is | elde |
strong | güçlü |
nuclear | nükleer |
of | in |
and | ve |
first | ilk |
increase | artış |
EN For the electricity sector this means the continued expansion of renewable energy and a rapid phase-out of the remaining electricity production using coal and natural gas
TR Elektrik sektörü için bunun anlamı yenilenebilir enerjiler alanında daha da genişleme ve geri kalan kömür, en sonunda da doğalgaz kaynaklı elektriğe veda edilmesi demek
inglês | turco |
---|---|
means | demek |
renewable | yenilenebilir |
remaining | kalan |
and | ve |
of | in |
out | geri |
using | da |
for | için |
electricity | elektrik |
sector | sektör |
EN Despite this torrid growth, the world?s data centers only consumed 205 terawatt-hours of electricity, or just 1% of the world?s electricity in 2018, according to Data Center Knowledge.
TR Data Center Knowledge’a göre, bu şiddetli büyümeye rağmen, dünya çapındaki veri merkezleri 2018’de yalnızca 205 terawatt-saat elektrik tüketti veya 2018’de dünya elektriğinin yalnızca %1’ini tüketti.
inglês | turco |
---|---|
despite | rağmen |
world | dünya |
centers | merkezleri |
electricity | elektrik |
center | center |
this | bu |
data | veri |
or | veya |
only | yalnızca |
EN In the first four months of 2021 the Hilti Group increased sales by 14.7 percent, to CHF 1925 million. In local currencies, growth amounted to 16 percent compared to the same period of the previous year.
TR 2021'in ilk dört ayında Hilti Group, satışlarını yüzde 14,7 artırarak 1925 milyon CHF'ye çıkardı. Yerel para birimlerinde ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 16 büyüme gerçekleşti.
inglês | turco |
---|---|
months | ay |
hilti | hilti |
group | group |
percent | yüzde |
million | milyon |
local | yerel |
growth | büyüme |
sales | satış |
year | yıl |
by | göre |
first | ilk |
the | aynı |
four | dört |
same | bir |
EN Mental health challenges contribute to 14 percent of the global burden of disease worldwide; 81 percent of this burden occurs in low- and middle-income countries.
TR Akıl ve ruh sağlığı sorunları, dünya çapındaki küresel hastalıkların yüzde 14'ünü kapsamaktadır. Bu yükün yüzde 81'i ise düşük ve orta gelirli ülkelerde ortaya çıkıyor.
inglês | turco |
---|---|
mental | ruh |
percent | yüzde |
of | ın |
health | sağlığı |
the | ise |
low | düşük |
middle | orta |
countries | ülkelerde |
and | ve |
this | bu |
global | küresel |
worldwide | çapındaki |
EN The CHP's İmamoğlu received 54.21 percent of votes and Binali Yıldırım from the AKP received 44.99 percent
TR CHP'li İmamoğlu yüzde 54,21, AKP'li Binali Yıldırım ise yüzde 44.99 oy aldı
inglês | turco |
---|---|
percent | yüzde |
the | ise |
received | aldı |
EN As of September 31, 2020, of the 15 thousand 148 press card holders, only 25 percent were women journalists while 75 percent of press card holders were men.
TR Türkiye’de 31 Aralık 2020 itibariyle 15 bin 148 basın kartı sahibinden yalnızca yüzde 25’i kadın gazeteci. Basın kartı sahibi olan yüzde 75’lik kesim ise erkek gazetecilerden oluşuyor.
inglês | turco |
---|---|
of | ın |
press | basın |
percent | yüzde |
were | olan |
women | kadın |
men | erkek |
as of | itibariyle |
the | ise |
only | yalnızca |
EN Internet usage rate was 87.7 percent for men and 77.5 percent for women (TurkStat August 2021).
TR İnternet kullanım oranı cinsiyete göre incelendiğinde; bu oranın erkeklerde yüzde 87,7, kadınlarda yüzde 77,5 olduğu görüldü (TÜİK Ağustos 2021).
inglês | turco |
---|---|
internet | ağ |
usage | kullanım |
rate | oranı |
percent | yüzde |
and | bu |
august | ağustos |
for | göre |
EN Eighty percent of this population comes from Africa, while 11 percent are black and white mixed hybrids and the rest are Europeans.
TR Bu nüfusun % 84’ünü Afrika’dan getirilen zenciler, % 11’ini zenci beyaz karışımı melezler, kalanını ise Avrupalılar oluşturmaktadır.
inglês | turco |
---|---|
of | ın |
population | nüfusun |
this | bu |
white | beyaz |
EN Mental health challenges contribute to 14 percent of the global burden of disease worldwide; 81 percent of this burden occurs in low- and middle-income countries.
TR Akıl ve ruh sağlığı sorunları, dünya çapındaki küresel hastalıkların yüzde 14'ünü kapsamaktadır. Bu yükün yüzde 81'i ise düşük ve orta gelirli ülkelerde ortaya çıkıyor.
inglês | turco |
---|---|
mental | ruh |
percent | yüzde |
of | ın |
health | sağlığı |
the | ise |
low | düşük |
middle | orta |
countries | ülkelerde |
and | ve |
this | bu |
global | küresel |
worldwide | çapındaki |
EN Alongside the SPD (25.7 percent of the vote), the alliance includes the Greens and the Free Democratic Party (FDP), which had won 14.8 and 11.5 percent of the vote in September respectively
TR Oyların yüzde 25,7’sini alan SPD’nin yanı sıra Birlik 90/Yeşiller (%14,8) ve FDP ( %11,5) hükümette yer alıyor
inglês | turco |
---|---|
alongside | yanı sıra |
percent | yüzde |
greens | yeşiller |
and | ve |
EN This applies particularly to eggs (86 percent) and to fruit and vegetables (86 percent)
TR Bu yaklaşım, özellikle de yumurta (yüzde 86) ve sebze-meyve (yüzde 86) için geçerli
inglês | turco |
---|---|
applies | geçerli |
percent | yüzde |
fruit | meyve |
particularly | özellikle |
and | ve |
this | bu |
to | için |
EN 6. The number of vegetarians doubled from 2020 (five percent) to 2021 (ten percent).
TR 6. Vejetaryen beslenenlerin sayısı 2020’ye oranla (yüzde beş) 2021’de (yüzde on) iki katına çıktı.
inglês | turco |
---|---|
percent | yüzde |
ten | on |
five | beş |
EN In 2015, 34 percent of people in Germany still ate meat every day, while only 26 percent still do in 2021
TR 2015 yılında Almanya’da nüfusun yüzde 34’ü her gün et/et ürünleri tüketirken, 2021’de bu oran sadece yüzde 26 oldu
inglês | turco |
---|---|
percent | yüzde |
meat | et |
day | gün |
only | sadece |
of | her |
EN The proportion of people in towns with fewer than 5,000 inhabitants is 20 percent, but 46 percent in cities with more than 500,000 inhabitants.
TR Nüfusu 5.000’den az olan yerlerde bu oran yüzde 20 iken, 500.000’den fazla nüfusa sahip kentlerde yüzde 46’ya varabiliyor.
inglês | turco |
---|---|
fewer | az |
percent | yüzde |
is | olan |
than | bu |
more | fazla |
EN In 2020, greenhouse gas emissions in Germany fell by 42.3 percent as compared with 1990, the reference year, putting them below the 40 percent climate protection target set for 2020
TR Almanya‘da 2020 yılında sera gazı emisyonları, referans olarak alınan 1990’a kıyasla yüzde 42,3 oranında azalma gösterdi ve böylelikle azalma, yüzde 40’lık 2020 iklim hedef rakamından daha fazla oldu
inglês | turco |
---|---|
greenhouse | sera |
gas | gaz |
percent | yüzde |
compared | kıyasla |
reference | referans |
climate | iklim |
emissions | emisyonları |
year | yıl |
target | hedef |
the | fazla |
EN The Greens also recorded a markedly higher share of the vote among women (10.2 percent) than among men (7.6 percent)
TR Yeşiller partisi de, erkeklerin %7,6’sından oy almışken, kadınlarda %10,2 ile çok daha yüksek bir oy oranına ulaştı
inglês | turco |
---|---|
greens | yeşiller |
vote | oy |
higher | daha yüksek |
also | de |
among | bir |
EN In the 2017 parliamentary elections, the right-wing populist party’s share of the vote was 16.3 percent among men and 9.2 percent among women
TR 2017 genel seçimlerinde sağ popülist bu parti erkeklerde %16,3’lük kadınlarda ise %9,2’lik bir oy oranına ulaştı
inglês | turco |
---|---|
vote | oy |
right | sağ |
among | bir |
the | ise |
EN Speech and text recognition (less than 33 percent)
TR Dil ve metin anlama (yüzde 33’ten daha azı)
inglês | turco |
---|---|
text | metin |
percent | yüzde |
and | ve |
less | az |
EN Proposals are subject to a rigorous selection process, with less than two percent of funding offers being selected.
TR Teklifler, son derece titiz bir seçim sürecine tabidir, finansman tekliflerinin yüzde ikisinden daha azı seçilmektedir.
inglês | turco |
---|---|
process | sürecine |
percent | yüzde |
funding | finansman |
offers | teklifler |
subject to | tabidir |
less | az |
a | bir |
EN Proposals are subject to a rigorous selection process, with less than two percent of funding offers being selected.
TR Teklifler, son derece titiz bir seçim sürecine tabidir, finansman tekliflerinin yüzde ikisinden daha azı seçilmektedir.
inglês | turco |
---|---|
process | sürecine |
percent | yüzde |
funding | finansman |
offers | teklifler |
subject to | tabidir |
less | az |
a | bir |
EN Speech and text recognition (less than 33 percent)
TR Dil ve metin anlama (yüzde 33’ten daha azı)
inglês | turco |
---|---|
text | metin |
percent | yüzde |
and | ve |
less | az |
EN The Osnabrück University of Applied Sciences examined the actual practice – and it was less than 20 percent who bought the more expensive, better meat
TR Osnabrück Yüksekokulu, bunun hayata geçirilişini araştırdı; buna göre gerçekten daha pahalı, daha iyi kalitededki eti satın alanların oranı yüzde 20’nin altındaydı
inglês | turco |
---|---|
expensive | pahalı |
percent | yüzde |
better | iyi |
more | daha |
EN That means less stuff in landfills and less things in a recycler’s shredder.
TR Bu, çöplüklerde ve bir geri dönüştürücünün öğütücüsünde daha az şey olacak anlamına gelir.
inglês | turco |
---|---|
means | anlamına |
and | ve |
things | bu |
a | bir |
that | şey |
EN Whether you’re looking to “go green” with less paperwork or simply become a more efficient teacher, Jotform’s Education PDF Templates mean you’ll spend less time collecting paperwork and more time changing the lives of your students.
TR Jotform'un Eğitim PDF Şablonları ile basılı formlarla uğraşmayacağınız için hem kâğıt tüketimini azaltabilir hem de zamandan tasarruf ederek öğrencilerinize daha fazla zaman ayırabilirsiniz.
inglês | turco |
---|---|
education | eğitim |
time | zamandan |
to | için |
more | fazla |
EN That means less stuff in landfills and less things in a recycler’s shredder.
TR Bu, çöplüklerde ve bir geri dönüştürücünün öğütücüsünde daha az şey olacak anlamına gelir.
inglês | turco |
---|---|
means | anlamına |
and | ve |
things | bu |
a | bir |
that | şey |
EN Lots of people can also imagine travelling less often privately, as a PricewaterhouseCoopers study discovered: 44% of respondents wanted to travel on vacation less frequently
TR Ayrıca PricewaterhouseCoopers’in anketine göre pek çok insan kişisel olarak da eskisine göre daha az seyahat etmeyi düşünebiliyor: Ankete katılanların yüzde 44’ü bundan sonra tatile daha az gitmeyi düşünüyor
inglês | turco |
---|---|
travel | seyahat |
people | insan |
as | göre |
EN In Germany, donors of less than 10,000 euros still do not have to be named by the parties, and in the case of donations of less than 50,000 euros only one and a half years after receipt.
TR Daha önce olduğu gibi, Almanya’da partiler 10.000 avronun altındaki bağışlarda bağışı yapanı ismen belirtmek zorunda değil, 50.000 avronun altındaki bağışlarda ise alındıktan ancak bir buçuk yıl sonra açıklama öngörülüyor.
inglês | turco |
---|---|
parties | partiler |
have to | zorunda |
have | bu |
years | bir |
EN Try to find keywords with a lower search volume (less than 150,000 searches per month) and keywords with a low keyword difficulty ranking (less than 50).
TR Daha düşük arama hacmine (ayda 150.000'den az arama) ve düşük anahtar kelime zorluk derecesine (50'den az) sahip anahtar kelimeler bulmaya çalışın.
inglês | turco |
---|---|
volume | hacmine |
difficulty | zorluk |
search | arama |
less | az |
and | ve |
low | düşük |
to | sahip |
EN The environmental bonuses stem from less product waste, lower energy consumption and less cleaning chemicals
TR Daha az ürün atığı, daha düşük enerji tüketimi ve daha az kimyasal temizlik maddeleri gereksinimiyle çevresel avantaj sağlıyor
inglês | turco |
---|---|
energy | enerji |
consumption | tüketimi |
and | ve |
cleaning | temizlik |
product | ürün |
environmental | çevresel |
the | daha |
lower | düşük |
EN This puts less load on the sewage system, less equipment and piping, lower water and detergent consumption – in fact, lower resource usage overall
TR Bu, kanalizasyon sisteminde daha az yük, daha az ekipman ve boru tesisatı, daha düşük su ve deterjan tüketimi ve aslında, genel olarak daha düşük kaynak kullanımı anlamına gelir
inglês | turco |
---|---|
load | yük |
equipment | ekipman |
water | su |
consumption | tüketimi |
in fact | aslında |
overall | genel |
resource | kaynak |
usage | kullanımı |
less | az |
lower | düşük |
and | ve |
this | bu |
EN Carbon fibers inside the fabric removes the static electricity accumulated in the body during the day. Helps start the day more relaxed and rested.
TR Kumaşın içinde yer alan karbon teller sayesinde gün boyu vücutta biriken statik elektriği alır. Güne daha huzurlu ve zinde başlamayı sağlar.
inglês | turco |
---|---|
carbon | karbon |
static | statik |
and | ve |
inside | iç |
in | içinde |
more | daha |
EN Electric motors consume over 45% of the world’s electricity.
TR Elektrik motorları dünyadaki elektriğin % 45?inden fazlasını tüketir.
inglês | turco |
---|---|
the | fazlasını |
of | in |
electricity | elektrik |
EN Adoption of high-efficiency motor systems would cut global electricity consumption by up to 10%.
TR Yüksek verimli motor sistemlerinin benimsenmesi, küresel elektrik tüketimini % 10?a kadar azaltacaktır.
inglês | turco |
---|---|
motor | motor |
systems | sistemlerinin |
global | küresel |
electricity | elektrik |
high | yüksek |
to | kadar |
EN A reliable supply of water and electricity cannot be taken for granted in East Africa. Germany is committed to changing this.
TR Fotoğraf ve film branşının ana fuarı sürpriz yeni görüş açıları takdim ediyor.
inglês | turco |
---|---|
a | a |
and | ve |
of | nın |
EN Roughly half of its electricity is already generated using renewable sources
TR Bugün, elektriğin yaklaşık yarısı yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ediliyor
inglês | turco |
---|---|
roughly | yaklaşık |
electricity | enerji |
renewable | yenilenebilir |
is | elde |
of | in |
sources | kaynakları |
EN 7.1.1. Proportion of population with access to electricity 7.1.2. Proportion of population with primary reliance on clean fuels and technology
TR 7.1.1. Elektriğe erişebilen nüfusun oranı 7.1.2. Isıtma, aydınlatma ve yemek yapmada temiz yakıt ve teknoloji kulllanan nüfus oranı
inglês | turco |
---|---|
clean | temiz |
technology | teknoloji |
to | e |
and | ve |
population | nüfus |
EN As a result of energy efficiency projects and awareness-raising activities implemented throughout the Group, we reduce energy intensities and generate electricity from renewable energy sources.
TR Grup genelinde hayata geçirilen enerji verimliliği projeleri ve farkındalık çalışmaları sonucunda enerji yoğunluklarını azaltıyor ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiyoruz.
inglês | turco |
---|---|
of | ın |
efficiency | verimliliği |
projects | projeleri |
and | ve |
renewable | yenilenebilir |
a | genelinde |
awareness | farkındalık |
activities | çalışmaları |
energy | enerji |
group | grup |
sources | kaynakları |
electricity | elektrik |
EN Thanks to our investments in renewable energy sources, up to 70% of our electricity consumption in the last 5 years was produced from renewable sources.
TR Yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığımız yatırımlar sonucunda son 5 yıldır elektrik tüketimimizin %70'ine kadar ulaşan kısmını, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretiyoruz.
inglês | turco |
---|---|
renewable | yenilenebilir |
last | son |
energy | enerji |
sources | kaynakları |
electricity | elektrik |
EN A unique integrated tech that automatically micro-adjusts the device’s microcurrent intensity according to your skin’s resistance to electricity, guaranteeing a shock-free treatment, maximum safety & enhanced results.
TR Cildinizin elektriğe karşı direncine göre cihazın mikro akım yoğunluğunu otomatik olarak mikro ayarlayan benzersiz bir entegre teknoloji; şoksuz bir tedavi, maksimum güvenlik ve gelişmiş sonuçlar garanti eder.
inglês | turco |
---|---|
integrated | entegre |
tech | teknoloji |
devices | cihaz |
microcurrent | mikro akım |
treatment | tedavi |
maximum | maksimum |
safety | güvenlik |
micro | mikro |
enhanced | gelişmiş |
your | ve |
unique | benzersiz |
automatically | otomatik olarak |
to | karşı |
EN Electricity Contracting and Project Companies
TR Elektrik Taahhüt ve Proje Şirketleri
inglês | turco |
---|---|
electricity | elektrik |
and | ve |
project | proje |
EN Save PC energy and electricity cost by scheduling your PC to shutdown at any time you want through DPS G Mobile APP or DPS G Smart Power Management Cloud.
TR DPS G Mobile APP ya da DPS G Smart Power Management Cloud sayesinde PC’nizi istediğiniz bir zamanda kapanması için ayarlayın ve enerji ve elektrik tasarrufu yapın.
inglês | turco |
---|---|
time | zamanda |
mobile | mobile |
app | app |
management | management |
cloud | cloud |
g | g |
you want | istediğiniz |
energy | enerji |
to | yapın |
and | ve |
electricity | elektrik |
EN Roughly half of its electricity is already generated using renewable sources
TR Bugün, elektriğin yaklaşık yarısı yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ediliyor
inglês | turco |
---|---|
roughly | yaklaşık |
electricity | enerji |
renewable | yenilenebilir |
is | elde |
of | in |
sources | kaynakları |
Mostrando 50 de 50 traduções