EN Brick trading houses and storehouses characterize the Hanseatic towns, which were founded in the Middle Ages. You can imagine the hustle and bustle at the harbours back then whenever ships brought in goods from faraway lands.
EN Brick trading houses and storehouses characterize the Hanseatic towns, which were founded in the Middle Ages. You can imagine the hustle and bustle at the harbours back then whenever ships brought in goods from faraway lands.
TR Orta Çağ’daki Hansa şehirlerine, ticaret binaları ve tuğladan yapma depo binaları damgasını vuruyor. Limanlarda, gemiler uzak ülkelerden mal getirdiklerinde o zamanki tatlı telaşı zihninizde bir canlandırın.
İngilizce | Türk |
---|---|
trading | ticaret |
middle | orta |
and | ve |
the | bir |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN The sound should be perceived as the origin of the goods that the sound mark is used on, rather than a technical and functional element for the goods.
TR Sesin, tescile konu edilen mallar bakımından teknik ve işlevsel bir unsur olarak değil ticari kaynak gösteren bir işaret olarak algılanması gerekmektedir.
İngilizce | Türk |
---|---|
origin | kaynak |
technical | teknik |
functional | işlevsel |
and | ve |
the | değil |
a | bir |
EN The sound should be perceived as the origin of the goods that the sound mark is used on, rather than a technical and functional element for the goods.
TR Sesin, tescile konu edilen mallar bakımından teknik ve işlevsel bir unsur olarak değil ticari kaynak gösteren bir işaret olarak algılanması gerekmektedir.
İngilizce | Türk |
---|---|
origin | kaynak |
technical | teknik |
functional | işlevsel |
and | ve |
the | değil |
a | bir |
EN Why is a supply chain law still important then? Yes, that’s true, but Germany also imports cheap consumer goods and sources many low-cost preliminary goods and services along the supply chain
TR Buna rağmen bu tür bir tedarik zinciri yasası neden gerekli? Evet, çok doğru, ancak Almanya ucuz tüketim malları da ithal ediyor ve tedarik zinciri boyunca ekonomik açıdan elverişli sayısız girdi üzerinden de kar sağlıyor
İngilizce | Türk |
---|---|
supply | tedarik |
chain | zinciri |
germany | almanya |
cheap | ucuz |
law | yasası |
yes | evet |
and | ve |
why | neden |
a | bir |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN ANY BREACH OF ANY OBLIGATIONS IMPLIED BY SECTION 12 OF THE SALE OF GOODS ACT 1979 OR SECTION 2 OF THE SUPPLY OF GOODS AND SERVICES ACT 1982.
TR 1979 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN SATIŞI YASASI'NIN 12. KISMI VEYA 1982 TARİHLİ TİCARİ MALLARIN VE HİZMETLERİN SATIŞI YASASI BÖLÜM 2 TARAFINDAN İFADE EDİLMİŞ HERHANGİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN HERHANGİ BİR İHLALİ.
İngilizce | Türk |
---|---|
and | ve |
or | veya |
EN The marble was brought from the cities’ one kilometers north of the marble quarries.
TR Daha sonra yapılacak büyük müzenin yerine, eskisine ek bir müze yapılması; burada da Sebastion yontularının sergilenmesine Kültür Bakanlığı, Anıtlar Kurulu tarafından karar verilmiştir.
İngilizce | Türk |
---|---|
the | burada |
EN Check out the keyword ads history to find the ads that brought the most ROI
TR En fazla yatırım getirisi sağlayan reklamları bulmak için anahtar kelime reklam geçmişine göz atın
İngilizce | Türk |
---|---|
check | göz |
most | en |
ads | reklamları |
to | için |
the | fazla |
EN Check out the keyword ads history to find the ads that brought the most ROI this year
TR Bu yıl en fazla yatırım getirisi sağlayan reklamları bulmak için anahtar kelime reklam geçmişine göz atın
İngilizce | Türk |
---|---|
year | yıl |
check | göz |
this | bu |
most | en |
ads | reklamları |
to | için |
the | fazla |
EN We brought Syrian NGOs Together
TR Suriyeli Sivil Toplum Kuruluşlarını bir araya getirdik
İngilizce | Türk |
---|---|
syrian | suriyeli |
together | araya |
EN Find out the reasons and the sources of these peaks (may be some of your content became viral or your sponsored post brought results) and measure how your website rankings were changed after them.
TR Bu zirvelerin nedenlerini ve kaynaklarını öğrenin (içeriğinizin bir kısmı viral hale geldi veya sponsorunuz tarafından gönderilen sonuçlar geldi) ve web sitenizin sıralamasının bunlardan nasıl değiştiğini ölçün.
İngilizce | Türk |
---|---|
sources | kaynakları |
website | web |
changed | değişti |
find out | öğrenin |
your content | içeriğinizin |
your website | sitenizin |
how | nasıl |
these | bu |
or | veya |
and | ve |
EN . If you are new, you can introduce yourself and, if you feel comfortable, share what brought you to ITAA. There will be time after the meeting to ask questions.
TR . Eğer yeniyseniz kendinizi tanıtabilir ve rahat hissediyorsanız sizi ITAA'ya getirenleri paylaşabilirsiniz. Toplantıdan sonra soru sormak için zaman olacak.
İngilizce | Türk |
---|---|
comfortable | rahat |
meeting | toplantı |
if | eğer |
time | zaman |
and | ve |
ask | sormak |
questions | soru |
share | paylaş |
the | sonra |
will | olacak |
EN While I can?t overdose on the internet, my usage has exacerbated depression and brought me to the brink of suicide, and more pervasively it trapped me in a kind of ?living death?
TR İnternette aşırı doz alamasam da, kullanımım depresyonu alevlendirdi ve beni intiharın eşiğine getirdi ve daha yaygın olarak beni bir tür “yaşayan ölüm”e hapsetti
İngilizce | Türk |
---|---|
my | mı |
me | beni |
of | ın |
kind | tür |
living | yaşayan |
to | e |
more | daha |
in | da |
a | bir |
and | ve |
usage | kullanım |
EN We brought Syrian NGOs Together
TR Suriyeli Sivil Toplum Kuruluşlarını bir araya getirdik
İngilizce | Türk |
---|---|
syrian | suriyeli |
together | araya |
EN After the final checks after the treatment, the patient will be brought to the airport by our transfer personnel.
TR Tedavi sonrası tüm kontrollerden sonra havaalanı transferi gerçekleştirilir.
İngilizce | Türk |
---|---|
treatment | tedavi |
transfer | transferi |
airport | havaalanı |
the | sonra |
EN We Brought Together the Civil Field and the Academy
TR Sivil Alanı Akademi İle Buluşturduk
İngilizce | Türk |
---|---|
civil | sivil |
academy | akademi |
field | alan |
EN Kibar Group brought the social responsibility activities of its employees together under one roof with the Kibar Volunteers project. Kibar Volunteers have touched the lives of about 4,000 children in one year with their projects.
TR Kibar Grubu, çalışanlarının sosyal sorumluluk faaliyetlerini Kibar Gönüllüleri çatısı altında buluşturdu. Kibar Gönüllüleri yaptıkları projelerle bir yılda yaklaşık 4 bin çocuğun hayatına dokundu.
İngilizce | Türk |
---|---|
kibar | kibar |
group | grubu |
social | sosyal |
responsibility | sorumluluk |
activities | faaliyetlerini |
under | altında |
EN There are ABOs whose financial rewards are higher than those of their sponsors (the ABOs who brought them into the business) and is based on the time and effort they put into building their business.
TR Amway İşi’ni kurmak için harcadığınız zaman ve çaba sizin, sponsorlarınızdan (sizi işe dahil eden kişilerden) daha fazla maddi gelir kazanmanızı sağlayabilir.
İngilizce | Türk |
---|---|
business | iş |
effort | çaba |
time | zaman |
and | ve |
put | için |
of | in |
EN Analysis of Nontraumatic Incidental Findings in Patients Brought to the Emergency Department with Trauma and Monitored with Cranial Computer Tomography
TR Acil Servise Travma Nedeniyle Getirilen ve Kraniyal Bilgisayarlı Tomografi Çekilen Hastalarda İzlenen Travmatik Olmayan İnsidental Bulguların Analizi
İngilizce | Türk |
---|---|
analysis | analizi |
and | ve |
the | olmayan |
EN The marble was brought from the cities’ one kilometers north of the marble quarries.
TR Daha sonra yapılacak büyük müzenin yerine, eskisine ek bir müze yapılması; burada da Sebastion yontularının sergilenmesine Kültür Bakanlığı, Anıtlar Kurulu tarafından karar verilmiştir.
İngilizce | Türk |
---|---|
the | burada |
EN We brought Syrian NGOs Together
TR Suriyeli Sivil Toplum Kuruluşlarını bir araya getirdik
İngilizce | Türk |
---|---|
syrian | suriyeli |
together | araya |
EN We brought Syrian NGOs Together
TR Suriyeli Sivil Toplum Kuruluşlarını bir araya getirdik
İngilizce | Türk |
---|---|
syrian | suriyeli |
together | araya |
EN The Reference Architecture demonstrates how multiple AWS services are brought together to support a multi-tier web application with associated security and management services that meet ISM PROTECTED requirements
TR Referans Mimarisi, ISM KORUMALI gereksinimlerini karşılayan ilgili güvenlik ve yönetim hizmetlerine sahip çok katmanlı web uygulamasını desteklemek için çoklu AWS hizmetlerinin nasıl bir araya getirildiğini gösteriyor
İngilizce | Türk |
---|---|
reference | referans |
architecture | mimarisi |
aws | aws |
security | güvenlik |
management | yönetim |
requirements | gereksinimlerini |
associated | ilgili |
web | web |
and | ve |
services | hizmetlerine |
to support | desteklemek |
application | uygulamasını |
multi | çoklu |
how | nasıl |
EN Find out the reasons and the sources of these peaks (may be some of your content became viral or your sponsored post brought results) and measure how your website rankings were changed after them.
TR Bu zirvelerin nedenlerini ve kaynaklarını öğrenin (içeriğinizin bir kısmı viral hale geldi veya sponsorunuz tarafından gönderilen sonuçlar geldi) ve web sitenizin sıralamasının bunlardan nasıl değiştiğini ölçün.
İngilizce | Türk |
---|---|
sources | kaynakları |
website | web |
changed | değişti |
find out | öğrenin |
your content | içeriğinizin |
your website | sitenizin |
how | nasıl |
these | bu |
or | veya |
and | ve |
EN Another regulation, which relieves the associations, has been brought about multiple aids that will be made within the scope of a certain project
TR Yurt dışına yapılan yardımlar ile ilgili dernekleri rahatlatıcı bir diğer düzenleme de belli bir proje kapsamında birden çok yapılan yardımlar ile ilgili getirilmiştir
İngilizce | Türk |
---|---|
regulation | düzenleme |
project | proje |
about | ilgili |
scope | kapsamında |
another | bir diğer |
multiple | bir |
the | birden |
EN According to the Federal Foreign Office, around 200 Afghans are brought to Germany via Pakistan every week.
TR Almanya Şansölyesi Ukrayna’ya Rus saldırılarına mücadele edebilmesi için son derece modern Alman hava savunma sistemi sözü verdi.
İngilizce | Türk |
---|---|
germany | almanya |
the | alman |
to | için |
EN Germany has been reunited since October 3, 1990. The peaceful revolution of the people in the GDR had brought down the Wall that had divided Germany into east and west.
TR 3 Ekim 1990’dan beri Almanya yeniden birleşmiş bir ülke. Eski Doğu Alman devletinde yaşayan insanların başlattığı barışçı devrim, doğudaki ve batıdaki Almanları ayıran Duvar’ın yıkılmasıyla sonuçlandı.
İngilizce | Türk |
---|---|
october | ekim |
wall | duvar |
west | batı |
germany | almanya |
been | ya |
east | doğu |
people | insanlar |
and | ve |
the | alman |
EN 1990 brought reunification for Germany – but historic events also took place elsewhere in Europe and the world. We present some facts from the year of German reunification that not everyone will know.
TR 1990 sırf Almanya’da değil, tüm dünyada tarihi önemde bir yıldı, iki Almanya’nın birleştiği yıla ait çok bilinmeyen bazı olaylar.
İngilizce | Türk |
---|---|
world | dünyada |
historic | tarihi |
events | olaylar |
some | bazı |
for | tüm |
not | değil |
EN Then Generation Y brought the work-life balance to the fore, and the millennials are now giving a new answer to the question about the meaning of work: work should also make a contribution to society.
TR Y kuşağı, Work-Life-Balance (İş ve Özel Hayatın Uyumu) kavramını ön plana çıkardı, milenyum kuşağı mensupları, işin ne anlam taşıdığı sorusuna yeni bir cevap veriyorlar: İş, topluma da katkı sağlamalı.
İngilizce | Türk |
---|---|
answer | cevap |
society | topluma |
life | hayatın |
work | iş |
should | ne |
and | ve |
meaning | bir |
of | in |
new | yeni bir |
EN Small scenes are taking place everywhere you look – and can also be brought to life by visitors at the push of a button.
TR Her yerde bir şeyler oluyor ve izleyiciler bir düğmeye basmak suretiyle bunları canlandırılabiliyorlar.
İngilizce | Türk |
---|---|
place | yerde |
and | ve |
by | suretiyle |
the | bunları |
a | bir |
to | her |
EN In the early 1980s in a barn, apprentice carpenters Gerhard Priel and Bengt Schumacher rebuilt a Brazilian slit drum that a friend had brought back from Latin America
TR 1980’li yılların başlarında Gerhard Priel ve Bengt Schumacher henüz marangoz çıraklarıyken, bir arkadaşlarının Latin Amerika‘dan getirdiği Brezilya kesik davulunun bir benzerini bir ahırda üretirler
İngilizce | Türk |
---|---|
latin | latin |
and | ve |
a | bir |
EN Their breakthrough came in 1990, when they brought a new type of cajón onto the market
TR Ve bu ikili, 1990 yılında yeni tip bir cajón davulunu piyasaya sürdüğünde, çığır açmayı başarır
İngilizce | Türk |
---|---|
new | yeni |
type | tip |
a | bir |
their | ve |
EN My children, who were born in Germany and brought up bilingually, cheekily claim that they don't have a normal mother tongue, just a secret language that hardly else anyone understands
TR Benim Almanya’da doğan ve iki dilli yetişen çocuklarım, normal bir anadilleri olmadığını söylüyorlar tüm şımarıklıklarıyla, sadece gizli bir anadilleri olduğunu, onu da pek kimsenin anlamayacağını söylüyorlar
İngilizce | Türk |
---|---|
my | benim |
normal | normal |
secret | gizli |
in | da |
and | ve |
a | bir |
just | sadece |
EN “I did it to make sure my vote counted, and it was thrilling to know that it was important.” He was five years old when his parents brought him and his brother to Germany from St Petersburg in 1993
TR “Sesimi duyurabilmek için oyumu kullandım
EN That brought him great international recognition.
TR Bu ona uluslararası düzeyde büyük saygınlık kazandırdı.
İngilizce | Türk |
---|---|
him | bu |
great | büyük |
that | ona |
international | uluslararası |
EN This brought him the very first Nobel Prize in Medicine in 1901
TR Bu başarısı ona 1901’de ilk Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırdı
İngilizce | Türk |
---|---|
medicine | tıp |
this | bu |
first | ilk |
nobel | nobel |
the | ona |
EN The experts brought 20,000 corona tests and advised laboratories on using the new procedures
TR Uzmanlar yanlarında 20.000 korona test kiti götürdü ve laboratuvarlara yeni uygulamalar hakkında danışmanlık yaptı
İngilizce | Türk |
---|---|
experts | uzmanlar |
corona | korona |
and | ve |
on | hakkında |
new | yeni |
EN Music is brought together with neuroscience, and history with art.
TR Müzikle nöroloji, tarihle sanat arasında bir bağ kuruluyor.
İngilizce | Türk |
---|---|
art | sanat |
and | bir |
EN It suggests that a review be carried out in 2032 to determine whether the phase-out date could be brought forward to 2035
TR 2032’de bu tarihin 2035’de çekilip çekilemeyeceği değerlendirilecek
İngilizce | Türk |
---|---|
out | bu |
carried | de |
EN The concept of ultra-popular Blackjack that we brought into the world of streaming
TR Canlı oyunlar dünyasına getirdiğimiz mega popüler Blackjack oyunu konsepti.
İngilizce | Türk |
---|---|
concept | konsepti |
world | dünyasına |
popular | popüler |
50 çeviriden 50 tanesi gösteriliyor