EN Two-factor authentication (2FA) is a type of multi-factor authentication where a user provides something he/she knows with something he/she possesses
"fizyr had something" ใน ภาษาอังกฤษ สามารถแปลเป็น ภาษาตุรกี คำ/วลีต่อไปนี้:
EN Two-factor authentication (2FA) is a type of multi-factor authentication where a user provides something he/she knows with something he/she possesses
TR İki faktörlü kimlik doğrulama (2FA), bir kullanıcının sahip olduğu bir şeyle bildiği bir şeyi sağladığı çok faktörlü kimlik doğrulama türüdür
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
user | kullanıcı |
is | olduğu |
type | tür |
she | bir |
authentication | kimlik doğrulama |
EN The idea is that it is easier to make changes to something that already exists, than to develop something from scratch.
TR Buradaki fikir, zaten var olan bir şeyde değişiklik yapmanın, bir şeyi sıfırdan geliştirmekten daha kolay olması.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
idea | fikir |
from scratch | sıfırdan |
easier | daha kolay |
to | şeyi |
than | de |
is | olan |
the | zaten |
EN This most likely had something to do with the Covid-19 pandemic as well.
TR Bu durumun önemli nedenlerinden biri elbette korona pandemisi olmuştu.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
pandemic | pandemisi |
covid-19 | korona |
this | bu |
the | biri |
EN This most likely had something to do with the Covid-19 pandemic as well.
TR Bu durumun önemli nedenlerinden biri elbette korona pandemisi olmuştu.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
pandemic | pandemisi |
covid-19 | korona |
this | bu |
the | biri |
EN I had to find a way to replace the stress-reducing aspects of internet usage with something that does not destroy my life
TR İnternet kullanımının stresi azaltan yönlerini hayatımı mahvetmeyen bir şeyle değiştirmenin bir yolunu bulmalıydım
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
way | yolunu |
my | mı |
does | de |
life | hayat |
a | bir |
usage | kullanım |
EN Similarly, we may have done something that technically didn’t go against “the letter of the law”, but that we knew in the moment was virtually the same as an underlying problematic behavior we had committed to avoid
TR Benzer şekilde, teknik olarak “yasanın lafzına” aykırı olmayan, ancak o anda bildiğimiz, kaçınmayı taahhüt ettiğimiz temel sorunlu davranışla neredeyse aynı olduğunu bildiğimiz bir şey yapmış olabiliriz
EN After Kashmir Earthquake thousands of women lost their livelihood support and was left with no income. We established temporary shelters that reached out to 238 women who had lost their husbands and had to secure income for the family.
TR Depremde eşini kaybetmiş ve ailesini tek başına geçindirmek zorunda kalan 238 kadın için geçici barınaklar kurduk.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
women | kadın |
temporary | geçici |
of | in |
and | ve |
EN I had a file word file that had errors to repair, your website repaired the word file in 6 minutes.
TR Düzeltmem gereken bir dosya word dosyası vardı, web siteniz word dosyasını 6 dakika içinde onardı.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
website | web |
minutes | dakika |
word | word |
had | vardı |
your website | siteniz |
file | dosya |
in | içinde |
EN After Kashmir Earthquake thousands of women lost their livelihood support and was left with no income. We established temporary shelters that reached out to 238 women who had lost their husbands and had to secure income for the family.
TR Depremde eşini kaybetmiş ve ailesini tek başına geçindirmek zorunda kalan 238 kadın için geçici barınaklar kurduk.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
women | kadın |
temporary | geçici |
of | in |
and | ve |
EN After Kashmir Earthquake thousands of women lost their livelihood support and was left with no income. We established temporary shelters that reached out to 238 women who had lost their husbands and had to secure income for the family.
TR Depremde eşini kaybetmiş ve ailesini tek başına geçindirmek zorunda kalan 238 kadın için geçici barınaklar kurduk.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
women | kadın |
temporary | geçici |
of | in |
and | ve |
EN After Kashmir Earthquake thousands of women lost their livelihood support and was left with no income. We established temporary shelters that reached out to 238 women who had lost their husbands and had to secure income for the family.
TR Depremde eşini kaybetmiş ve ailesini tek başına geçindirmek zorunda kalan 238 kadın için geçici barınaklar kurduk.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
women | kadın |
temporary | geçici |
of | in |
and | ve |
EN Germany has been reunited since October 3, 1990. The peaceful revolution of the people in the GDR had brought down the Wall that had divided Germany into east and west.
TR 3 Ekim 1990’dan beri Almanya yeniden birleşmiş bir ülke. Eski Doğu Alman devletinde yaşayan insanların başlattığı barışçı devrim, doğudaki ve batıdaki Almanları ayıran Duvar’ın yıkılmasıyla sonuçlandı.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
october | ekim |
wall | duvar |
west | batı |
germany | almanya |
been | ya |
east | doğu |
people | insanlar |
and | ve |
the | alman |
EN One attempt at an explanation: students often used to have had only one free hand because they had to hold a pen or their notebook in the other
TR Buna yönelik makul açıklamalardan biri şöyle: Eskiden öğrenciler bir elleriyle tüy kalemlerini ya da not defterlerini tuttukları için yalnızca bir elleri boş oluyordu
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
students | öğrenciler |
in | da |
their | in |
a | bir |
only | yalnızca |
because | için |
the | biri |
EN Following the party’s debacle in the 1998 federal elections, which had resulted in a red-green federal government led by Chancellor Gerhard Schröder (SPD), she had already been made the CDU’s general secretary.
TR Hristiyan Birlik partilerinin 1998’de büyük bir çöküş yaşamaları ve Şansölye Gerhard Schröder (SPD) yönetiminde SPD-Yeşiller koalisyon hükümeti kurulmasının ardından Merkel CDU Genel Sekreteri olmuştu.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
government | hükümeti |
been | ya |
general | genel |
spd | spd |
she | bir |
which | ve |
EN Many other social events on Zoom have also contributed to people who had previously at most only had contact by email actually seeing and talking to one another and getting to know one another better.
TR Zoom üzerinden gerçekleştirilen sayısız sosyal etkinlik de, daha önce yalnızca e-posta yoluyla iletişim kuran kişilerin birbirlerini görmelerine, birbirleriyle konuşmalarına ve birbirlerini daha iyi tanımalarına katkıda bulunuyor.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
events | etkinlik |
zoom | zoom |
social | sosyal |
contact | iletişim |
previously | daha önce |
posta | |
people | kişilerin |
many | sayısız |
and | ve |
better | daha iyi |
at | de |
EN Nevertheless, some interlocutors had expressed concerns, for example on the issue of campaign financing – a point on which ODIHR had already recommended more transparency when covering the 2017 election
TR Bununla birlikte, görüşülen bazı kişiler, örneğin seçim kampanyalarının finansmanı konusunda endişelerini dile getirdiler, bu da ODIHR’nin 2017 seçimlerinde daha fazla şeffaflık önerdiği bir konuydu
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
election | seçim |
transparency | şeffaflık |
some | bazı |
a | bir |
the | kişiler |
more | fazla |
of | konusunda |
EN DNS is a mission-critical component for any online business. Yet this component is often overlooked and forgotten, until something breaks.
TR DNS, tüm çevrim içi işletmeler için iş açısından kritik bir bileşendir. Yine de bu bileşen genellikle ikinci planda kalır ve bir şeyler bozulana kadar pek akla gelmez.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
dns | dns |
component | bileşen |
often | genellikle |
critical | kritik |
this | bu |
and | ve |
business | iş |
for | için |
a | bir |
EN CHORUS is piloting a number of new initiatives to extend its services to institutions. Research data is something that is also being considered at this moment - although currently, there are no formal pilots.
TR CHORUS kuruluşlara verdiği hizmetleri genişletmek için bir dizi yeni inisiyatife yol göstermektedir. Şu anda araştırma verileri de göz önünde bulundurulan bir şeydir - ancak halihazırda resmi bir deneme yoktur.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
new | yeni |
services | hizmetleri |
research | araştırma |
data | verileri |
formal | resmi |
chorus | chorus |
no | yoktur |
number | dizi |
a | bir |
at | de |
EN Showcase your opening to physicians in more than 80 different specialities who are actively searching for something new
TR Açık pozisyonunuzu aktif olarak yeni bir şeyler arayan 80'in üzerinde uzmanlık alanından doktora gösterin
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
different | bir |
new | yeni bir |
EN Learn something new every week:
TR Her hafta yeni bir şey öğren:
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
week | hafta |
every | her |
something | bir şey |
new | yeni bir |
EN Track website keyword rankings regularly, find out what of your actions led to growth and be the first to know when something critical happens.
TR Web sitesi anahtar kelime performansını düzenli olarak izleyin, büyümeye yol açan eylemleri tespit edin ve kritik bir şey olduğunda bundan ilk haberdar olan siz olun.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
actions | eylemleri |
critical | kritik |
when | olduğunda |
something | bir şey |
first | ilk |
regularly | düzenli olarak |
and | ve |
EN Get instant alerts when something critical happens to your website.
TR Web sitenize kritik bir şey olduğunda anında uyarı alın.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
instant | anında |
critical | kritik |
website | web |
get | alın |
when | olduğunda |
something | bir şey |
to | şey |
EN Scans your website daily for malware and other risks and will send you an alert if something malicious is detected. This acts as an “alarm system” but does not include remediation.
TR Web siteni günlük olarak kötü amaçlı yazılımlara ve diğer risklere karşı tarar ve kötü amaçlı bir şey tespit edilirse sana uyarı gönderir. Bu bir “alarm sistemi” olarak işler, ama düzeltmeyi içermez.
EN Track website SEO rankings regularly and find out what of your actions led to growth and be the first to know when something critical happens.
TR Web sitesi SEO sıralamasını düzenli olarak izleyin ve eylemlerinizin büyümeye neden olduğunu öğrenin ve kritik bir şeyin ne zaman gerçekleştiğini ilk bilen siz olun.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
seo | seo |
critical | kritik |
find out | öğrenin |
what | ne |
when | zaman |
first | ilk |
regularly | düzenli olarak |
and | ve |
EN Get tips on which pages improve the first to get more organic traffic and sales. Get email alerts when something dangerous happens with a website or valuable pages.
TR Daha fazla organik trafik ve satış elde etmek için ilk önce hangi sayfaların iyileştirileceğine ilişkin ipuçları alın. Web sitesinde veya önemli sayfalardan birinde tehlikeli bir şey olduğunda e-posta uyarıları alın.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
organic | organik |
traffic | trafik |
dangerous | tehlikeli |
sales | satış |
tips | ipuçları |
website | web |
when | olduğunda |
posta | |
and | ve |
something | bir şey |
first | ilk |
or | veya |
pages | sayfalar |
EN Start from audit and we will notify you when something critical will happens.
TR Denetimden başladığınızda, kritik bir şey olduğunda sizi bilgilendireceğiz.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
critical | kritik |
when | olduğunda |
and | bir |
something | bir şey |
from | sizi |
EN The channel audit tool is something that I love because it literally puts all of your key information in one place.
TR Kanal denetim özelliği gerçekten çok sevdiğim bir şey çünkü kelimenin tam anlamıyla tüm can alıcı bilgileri tek bir yerde bulmanıza yardımcı oluyor.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
channel | kanal |
audit | denetim |
information | bilgileri |
place | yerde |
something | bir şey |
all | tüm |
that | tam |
because | çünkü |
EN Brands make cool stuff, but when you want the real scoop on something, you ask your friends ? or a friendly stranger ? through Reevoo.
TR Markalar güzel şeyler yaparlar, ancak bir şeyin doğrusunu öğrenmek istediğiniz zaman, arkadaşlarınıza ya da Reevoo aracılığıyla dost canlısı bir yabancıya sorarsınız.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
brands | markalar |
friends | arkadaşlar |
friendly | güzel |
when | zaman |
you want | istediğiniz |
something | ya |
make | da |
through | aracılığıyla |
a | bir |
EN Just like YouTube recommends search query as you type something out in their search bar, when you type out keyword tags on the video upload/editor page, vidIQ will suggest ideal keywords too.
TR YouTube’un, arama çubuğuna bir şey yazdığınzda arama önerdiği gibi, video yükleme/düzenleyici sayfasına da anahtar kelime etiketleri yazdığınızda, vidIQ da ideal anahtar kelimeleri önerir.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
tags | etiketleri |
upload | yükleme |
editor | düzenleyici |
ideal | ideal |
vidiq | vidiq |
search | arama |
video | video |
page | sayfası |
in | da |
something | bir şey |
when | şey |
EN As health and wellbeing go hand in hand, we invite you to discover something truly Swiss: Vitality.
TR Sağlık ve zindelik birbirinden ayrılamaz olduğu için sizi gerçekten İsviçre'ye ait bir şeyler keşfetmeye davet ediyoruz: Zindelik.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
hand | sağ |
invite | davet |
truly | gerçekten |
health | sağlık |
and | ve |
vitality | zindelik |
to | için |
EN Sorry, something has gone wrong. Please try again.
TR Üzgünüz, bir sorun oluştu. Lütfen tekrar deneyin.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
please | lütfen |
try | deneyin |
again | tekrar |
something | bir |
EN Is something installed to my device?
TR Cihazıma bir şey yüklendi mi?
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
device | cihaz |
something | bir şey |
to | şey |
is | bir |
EN If you are creating something comprehensive, large, deep and detailed Whiteboard animation pack is the best solution
TR Kapsamlı, büyük, derin ve detaylı bir şey oluşturuyorsanız Beyaz Tahta Animasyon Paketi aradığınız çözüm
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
whiteboard | beyaz tahta |
animation | animasyon |
pack | paketi |
detailed | detaylı |
solution | çözüm |
large | büyük |
deep | derin |
comprehensive | kapsamlı |
the | beyaz |
something | bir şey |
and | ve |
is | bir |
EN "Kinda ice cream mixed with something hot, but it tastes amazing, but you cant eat more than 2 pcs."
TR "Burada lokma yemeden, lokma yedim demeyin. Kesinlikle tavsiye ediyorum."
EN "I live 3 blocks from the Capitol Bldg & I consider the Mall my back yard so, I invite you to come and enjoy my yard. Many things go on during the year so, there is usually something for everyone."
TR "Washington DC'nin turistik bölgesi! Beyaz Saray, sanattan tarihe müzeler, anıtlar, kamu binaları ve yeşil alanlardan oluşan bir yer."
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
and | ve |
the | beyaz |
to | bir |
EN Ironically, the recall has something to do with seat belts.
TR Geri çağırma operasyonu artık bugüne kadar üretilen tüm Bolt'ları kapsıyor!
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
has | ne |
the | artık |
to | geri |
EN Including Littl'ans, Something Corporate and Lonely Drifter Karen
TR Littl'ans, Something Corporate ve Lonely Drifter Karen dahil
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
including | dahil |
and | ve |
EN Monitor your system and alert users when something goes wrong
TR Sisteminizi izleyin ve bir şeyler ters gittiğinde kullanıcıları uyarın
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
monitor | izleyin |
users | kullanıcıları |
and | ve |
EN It’s that moment when you see, hear, taste, touch or feel something as if for the very first time
TR Bir şeyin sanki ilk kezmiş gibi görüldüğü, duyulduğu, tadıldığı, dokunulduğu ve hissedildiği o andır
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
that | o |
first | ilk |
hear | ve |
EN Caring for planet Earth isn’t something we take lightly
TR Dünyamıza özen göstermek hafife aldığımız bir şey değil
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
something | bir şey |
for | şey |
EN It feels great to wake up and work on something you care about, with people you enjoy spending time with. That's how we feel at Sonix. If you are passionate about delighting millions of customers, we want to chat with you!
TR Uyanmak ve değer verdiğin bir şey üzerinde çalışmak harika hissettiriyor, zaman geçirmekten zevk aldığın insanlarla. Sonix'te böyle hissediyoruz. Milyonlarca müşteriyi memnun etme konusunda tutkulu iseniz, sizinle sohbet etmek istiyoruz!
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
people | insanlarla |
time | zaman |
passionate | tutkulu |
work | çalışmak |
if you are | iseniz |
at | de |
great | harika |
how | böyle |
chat | sohbet |
and | ve |
something | bir şey |
it | etme |
we | istiyoruz |
EN See something important? Just highlight it.
TR Önemli bir şey gördün mü? Sadece vurgulayın.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
something | bir şey |
just | sadece |
EN See something important? Just highlight it. We'll remember it for you and we'll show the start and ending timestamp of that section. You can easily export these sections into your other workflows.
TR Önemli bir şey gördün mü? Sadece vurgulayın. Sizin için hatırlayacağız ve bu bölümün başlangıç ve bitiş zaman damgasını göstereceğiz. Bu bölümleri diğer iş akışlarınıza kolayca aktarabilirsiniz.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
sections | bölümleri |
other | diğer |
workflows | iş akışları |
start | başlangıç |
well | zaman |
easily | kolayca |
these | bu |
something | bir şey |
for | için |
and | ve |
of | in |
section | bölüm |
EN Easily find moments when a certain key word or phrase was spoken. Search across all of your media and pinpoint the exact timestamp when something was said.
TR Belirli bir anahtar kelime veya cümlenin konuşulduğu anları kolayca bulun. Tüm medyanızda arama yapın ve bir şey söylendiğinde tam zaman damgasını kesin olarak tespit edin.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
key | anahtar |
pinpoint | tespit |
moments | anları |
easily | kolayca |
find | bulun |
search | arama |
exact | tam |
when | zaman |
all | tüm |
something | bir şey |
or | veya |
and | ve |
EN It feels so energizing to work on something you care about, with people you enjoy spending time with
TR Değer verdiğin bir şey üzerinde çalışmak, vakit geçirmekten zevk aldığın insanlarla çalışmak çok enerji verici bir duygu
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
people | insanlarla |
time | vakit |
something | bir şey |
to | şey |
on | üzerinde |
work | çalışmak |
EN That’s how we feel at Sonix and it’s something that we want all of our customers to feel as well — a sense of wonder and accomplishment.
TR Sonix'te de böyle hissediyoruz ve bu, tüm müşterilerimizin de hissetmesini istediğimiz bir şey — merak ve başarı duygusu.
EN If you would like to add something to the agenda, please send a message through the contact form on the website no later than one week in advance of the meeting.
TR Gündeme eklemek istediğiniz bir şey varsa, lütfen toplantıdan en geç bir hafta önce web sitesindeki iletişim formu aracılığıyla mesaj gönderin.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
meeting | toplantı |
message | mesaj |
website | web |
send | gönderin |
form | formu |
something | bir şey |
contact | iletişim |
please | lütfen |
to add | eklemek |
the | önce |
if | varsa |
EN Allow yourself 20 to 30 minutes to do something other than use
TR Kullanmak dışında bir şey yapmak için kendinize 20 ila 30 dakika verin
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
minutes | dakika |
yourself | bir |
something | bir şey |
EN Committing things to paper gives you something concrete and reliable to look back on.
TR İşleri kağıda dökmek, size geriye dönüp bakabileceğiniz somut ve güvenilir bir şey verir.
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
gives | verir |
concrete | somut |
something | bir şey |
and | ve |
reliable | güvenilir |
to | şey |
EN I feel pain and then I know there is something I need to change
TR Acı hissediyorum ve sonra değiştirmem gereken bir şey olduğunu biliyorum
ภาษาอังกฤษ | ภาษาตุรกี |
---|---|
need | gereken |
and | ve |
is | olduğunu |
something | bir şey |
to | şey |
กำลังแสดงคำแปล 50 จาก 50 รายการ