EN To learn from best practices how to protect civic space, what are the available methodologies for monitoring (some of the elements of) civic space, and what can be the tools for advocacy for improving the civic space.
"protect civic space" di Îngilîzî de dikare bi van Tirkî peyv/hevokên jêrîn were wergerandin:
EN To learn from best practices how to protect civic space, what are the available methodologies for monitoring (some of the elements of) civic space, and what can be the tools for advocacy for improving the civic space.
TR Sivil alanın nasıl korunacağını en iyi uygulamalardan, sivil alanın izlenmesi için mevcut metodolojilerin (bazı unsurlarınının) neler olduğunu ve sivil alanı iyileştirmek için savunuculuk araçlarının neler olabileceğini öğrenmek.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
advocacy | savunuculuk |
improving | iyileştirmek |
space | alan |
of | in |
tools | araçları |
what | neler |
best | en |
some | bazı |
how | nasıl |
EN At the same time, the FATF has started to document such cases and also to reform its guidance so that it can better protect civic space
TR Aynı zamanda, FATF bu tür vakaları belgelemeye ve aynı zamanda sivil alanı daha iyi koruyabilmesi için kılavuzunu yeniden düzenlemeye başlamıştır
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
time | zamanda |
and | ve |
better | daha iyi |
space | alan |
has | bu |
the | aynı |
to | için |
EN Turkey’s civic space has lately been shrinking due to the tense political climate and the deterioration of the democratic institutions
TR Mülteci sorunu, AB-Türkiye ilişkilerinin gündeminde üst sıralarda yer alıyor
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
to | üst |
of | yer |
EN Implications of measures to countering terrorism, money laundering to the human rights and civic space
TR Terörle mücadele, kara para aklama ile mücadele tedbirlerinin insan haklarına ve sivil alana etkileri
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
and | ve |
human | insan |
rights | hakları |
EN They try to implement international standards on these issues without considering the “other side of the coin”, which automatically limits civic space and environment for civil society organisations
TR Sivil toplum kuruluşları için sivil alanı ve çevreyi otomatik olarak sınırlayan “madalyonun diğer yüzünü” dikkate almadan bu konularda uluslararası standartları uygulamaya çalışıyorlar
EN Civil society needs to increase understanding of the rules around counter-terrorism financing and avenues to engage and advocate for civic space protections.
TR Sivil toplumun, terörle mücadele finansmanı, ve sivil alan korumalarına katılım ve savunuculuk yapma yolları ile ilgili kurallara dair anlayışı arttırması gerekiyor.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
civil | sivil |
society | toplumun |
to | yapma |
and | ve |
of | dair |
the | ile |
EN According to Amnesty International 2021 Report, Civic Space Has Been Shrunk Further Due to Pandemic Excuse
TR STOK Çevrimiçi Buluşmalarını Tamamladık
EN Protecting Civic Space and Access to Funding Resources
TR Sivil Alanı ve Fon Kaynaklarına Erişim Hakkını Korumak
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
protecting | korumak |
and | ve |
access | erişim |
space | alan |
resources | kaynaklar |
EN At Tetra Pak, our approach to sustainability is shaped by our brand promise: PROTECTS WHAT’S GOOD™. We bring this promise to life by committing to protect food, to protect people and to protect our planet.
TR Tetra Pak'ta, sürdürülebilirlik yaklaşımımız marka vaadimizle şekillenir: İYİ OLANI KORUR™. Gıdaları, insanları ve gezegenimizi koruma taahhüdünde bulunarak bu vaadimizi hayata geçiririz.
EN This report aims at improving innovation, urban data collection and analysis, and open data capacities in democratic civic governance in Turkey.
TR Rapor, Türkiye’deki demokratik kent yönetişiminde inovasyon ve kentlerin veri toplama, analiz etme ve herkes için veriyi açma kapasitelerini artırmayı hedeflemektedir.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
report | rapor |
innovation | inovasyon |
urban | kent |
collection | toplama |
democratic | demokratik |
and | ve |
data | veri |
analysis | analiz |
EN Özgür Arun explained that with the program, students and academics see that there is a significant potential for the civic field and that thanks to the program, they can attract young researchers to the association and the field
TR Özgür Arun, programla birlikte öğrencilerin ve akademisyenlerin sivil alan için önemli bir potansiyel olduğunu gördüklerini ve program sayesinde genç araştırmacıları derneğe ve sahaya çekebildiklerini anlattı
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
potential | potansiyel |
significant | önemli |
young | genç |
program | program |
is | olduğunu |
and | ve |
researchers | araştırmacılar |
a | bir |
EN Explaining that being on the field with the civil society is instructive, Arun said that it is very important for the people in the academy to meet the civic field and learn together.
TR Sivil toplumla birlikte sahada olmanın öğretici olduğunu anlatan Arun, akademideki insanların sivil alanla tanışması ve birlikte öğrenmesinin çok önemli olduğunu söyledi.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
civil | sivil |
important | önemli |
is | olduğunu |
people | insanlar |
EN Özgür Arun explained that with the program, students and academics see that there is a significant potential for the civic field and that thanks to the program, they can attract young researchers to the association and the field
TR Özgür Arun, programla birlikte öğrencilerin ve akademisyenlerin sivil alan için önemli bir potansiyel olduğunu gördüklerini ve program sayesinde genç araştırmacıları derneğe ve sahaya çekebildiklerini anlattı
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
potential | potansiyel |
significant | önemli |
young | genç |
program | program |
is | olduğunu |
and | ve |
researchers | araştırmacılar |
a | bir |
EN Explaining that being on the field with the civil society is instructive, Arun said that it is very important for the people in the academy to meet the civic field and learn together.
TR Sivil toplumla birlikte sahada olmanın öğretici olduğunu anlatan Arun, akademideki insanların sivil alanla tanışması ve birlikte öğrenmesinin çok önemli olduğunu söyledi.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
civil | sivil |
important | önemli |
is | olduğunu |
people | insanlar |
EN Car Model Select Car Model Accord Civic HR-V
TR Araba modeli Araç Modelini Seçin anlaşma kent HR-V
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
car | araba |
model | modeli |
EN Honda is an incredibly diverse brand, and we offer many of the cars for hire from their extensive range. There?s cars like the Honda HR-V, Honda Civic, Honda Accord, Honda CR-V.
TR Honda inanılmaz derecede çeşitliliğe sahip bir markadır ve geniş ürün yelpazesinden kiralık arabaların çoğunu sunuyoruz. Honda HR-V, Honda Civic, Honda Accord, Honda CR-V gibi arabalar var.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
incredibly | inanılmaz |
range | yelpazesinden |
extensive | geniş |
hire | kiralık |
cars | arabalar |
brand | e |
and | ve |
the | gibi |
we offer | sunuyoruz |
EN The Federal Agency for Civic Education is helping fund the project
TR Federal Politika Eğitim Merkezi bu projeyi destekliyor
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
federal | federal |
education | eğitim |
the project | projeyi |
EN Conspiracy theories, including about climate change or civic participation
TR İklim değişikliği veya vatandaşlık katılımı gibi konularda komplo teorileri
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
change | değişikliği |
or | veya |
participation | katılım |
including | gibi |
EN Content that originates from disinformation campaigns, including about climate change or civic participation
TR İklim değişikliği veya vatandaşlık katılımı gibi konularda yanıltıcı bilgilendirme kampanyalarından kaynaklanan içerikler
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
change | değişikliği |
from | kaynaklanan |
or | veya |
campaigns | kampanyalar |
participation | katılım |
including | gibi |
EN False or misleading content that impedes an election’s integrity or an individual's or group's civic participation, including registering to vote, voting and being counted in a census.
TR Oy kullanmak için kaydolmak, oy kullanmak ve nüfus sayımında sayılmak dahil olmak üzere, bir seçimin adilliğini veya bir bireyin ya da grubun vatandaşlık katılımını engelleyen yanlış veya yanıltıcı içerikler.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
vote | oy |
and | ve |
in | da |
or | veya |
participation | katılım |
including | dahil |
a | bir |
to | için |
misleading | yanıltıcı |
EN These ubiquitous symbols of civic pride are often designed, well, pretty terribly
TR Kentsel gururun bu hazır ve nazır sembolleri, sıklıkla oldukça berbatça tasarlanıyor
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
symbols | sembolleri |
often | sıklıkla |
pretty | oldukça |
these | bu |
EN Email Space and Web hosting space sharing
TR Eposta Alanı ve Web hosting alanı paylaşımı
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
eposta | |
and | ve |
web | web |
hosting | hosting |
space | alan |
sharing | paylaşımı |
EN If you want to prevent two words from being separated by a line break or page break between them, just enter a "non-breaking space" between the words. To do so, just press the key combination Ctrl+Shift+Space.
TR İki sözcüğün satır sonu veya sayfa sonu ile ayrılmasını önlemek istiyorsanız sözcükler arasına “bölünmez boşluk” eklemeniz yeterlidir. Bunu yapmak için Ctrl + Shift + Space tuş kombinasyonuna basmanız yeterlidir.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
page | sayfa |
do | yapmak |
or | veya |
enter | için |
line | ile |
EN Email Space and Web hosting space sharing
TR Eposta Alanı ve Web hosting alanı paylaşımı
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
eposta | |
and | ve |
web | web |
hosting | hosting |
space | alan |
sharing | paylaşımı |
EN Cargo space. The split-folding rear seatbacks which are usually standard allow a lot cargo space
TR Üstün görünürlük. Büyük pencereler sayesinde geniş cam alanı gelişmiş görüş sağlar.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
the | sayesinde |
space | alan |
are | sağlar |
EN Eleven German men have already travelled in space. The Female Astronaut initiative aims to send the first German woman into space – in 2021.
TR Avrupa Açık Bilim Bulutu’nda araştırmacılar verilerini güvenli biçimde dosyalayıp sınır aşırı veri değişimi yapabiliyorlar. Bunun nasıl gerçekleştiğini burada açıklıyoruz.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
the | burada |
to | nasıl |
EN Fun fact: Maultaschen have even been eaten in outer space. They were served when the German astronaut Alexander Gerst was on the ISS space station in 2018.
TR Eğlenceli gerçek: Alman usulü mantı uzaya bile çıktı: Alman astronot Alexander Gerst 2018 yılında Uluslararası Uzay İstasyonundayken (ISS) yemek olarak Alman usulü mantı yedi.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
fun | eğlenceli |
space | uzay |
alexander | alexander |
even | bile |
EN Space: While many industries own space where they can deploy edge sites, others may not. For example, telecommunication companies lease, rather than own, cell towers.
TR Yer: Birçok sektörde, edge tesislerin yerleştirebileceği bir alan bulunsa da, bazı sektörlerde bulunmayabilir. Örneğin, telekomünikasyon şirketleri hücre kulelerine sahip olmak yerine onları kiralamaktadır.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
cell | hücre |
edge | edge |
companies | şirketleri |
can | olmak |
many | çok |
not | bazı |
for | alan |
while | da |
they | onlar |
own | sahip |
EN Encroachment of physical or personal space, especially after a verbal request to maintain space. This may include someone insisting you to show your room/house virtually.
TR Özellikle alanın korunmasına yönelik sözlü bir talepten sonra fiziksel veya kişisel alanın ihlali. Bu, birisinin odanızı/evinizi sanal olarak göstermeniz için ısrar etmesini içerebilir.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
physical | fiziksel |
this | bu |
space | alan |
personal | kişisel |
or | veya |
a | bir |
to | etmesini |
of | yönelik |
include | için |
EN They paternalistically claim they are trying to protect us from ourselves or others, but in reality they are trying to protect themselves from our own exercise of liberty
TR Bir baba içgüdüsüyle başkalarından bizleri korumaya çalıştıklarını iddia etmekteler, ancak aslında özgürlüğümüzü kullanma hakkımızdan kendilerini korumaya çalışmaktalar
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
others | başkaları |
us | bizleri |
but | ancak |
themselves | bir |
EN SSL certificates, which protect different domains, in other words multiple domain addresses defined as SAN, with a single certificate, are defined as Multi Domain San SSL and allow you to protect up to 250 different domains and subdomains
TR Farklı domainler yani SAN olarak nitelendirilen birden fazla domain adresini tek sertifika ile koruyan SSL sertifikaları Multi Domain San SSL olarak tanımlanmakta olup, 250'ye kadar farklı domaini ve subdomaini korumanıza imkan tanır
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
ssl | ssl |
san | san |
domain | domain |
certificates | sertifikaları |
certificate | sertifika |
multi | multi |
different | farklı |
multiple | birden fazla |
and | ve |
to | birden |
with | ile |
a | tek |
EN We reduce water density by developing sustainable water strategies to protect the ecosystem and protect water resources through our Waste Water Recovery Facility investment.
TR Ekosistemi korumak için sürdürülebilir su stratejileri geliştirerek su yoğunluğumuzu azaltıyor ve Atıksu Geri Kazanım Tesisi yatırımımız ile su kaynaklarını koruyoruz.
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
water | su |
sustainable | sürdürülebilir |
strategies | stratejileri |
ecosystem | ekosistemi |
investment | yatırım |
to | geri |
and | ve |
resources | kaynaklarını |
EN SSL certificates, which protect different domains, in other words multiple domain addresses defined as SAN, with a single certificate, are defined as Multi Domain San SSL and allow you to protect up to 250 different domains and subdomains
TR Farklı domainler yani SAN olarak nitelendirilen birden fazla domain adresini tek sertifika ile koruyan SSL sertifikaları Multi Domain San SSL olarak tanımlanmakta olup, 250'ye kadar farklı domaini ve subdomaini korumanıza imkan tanır
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
ssl | ssl |
san | san |
domain | domain |
certificates | sertifikaları |
certificate | sertifika |
multi | multi |
different | farklı |
multiple | birden fazla |
and | ve |
to | birden |
with | ile |
a | tek |
EN They paternalistically claim they are trying to protect us from ourselves or others, but in reality they are trying to protect themselves from our own exercise of liberty
TR Bir baba içgüdüsüyle başkalarından bizleri korumaya çalıştıklarını iddia etmekteler, ancak aslında özgürlüğümüzü kullanma hakkımızdan kendilerini korumaya çalışmaktalar
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
others | başkaları |
us | bizleri |
but | ancak |
themselves | bir |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
EN To enforce our contracts and to protect against injury, theft, legal liability, fraud or abuse, and to protect people or property, including physical security programmes;
TR Sözleşmelerimizi uygulamak ve yaralanmaya, hırsızlığa, yasal sorumluluğa, dolandırıcılığa veya kötüye kullanıma karşı korumak ve fiziksel güvenlik programları dahil olmak üzere kişileri veya mülkleri korumak;
Îngilîzî | Tirkî |
---|---|
legal | yasal |
physical | fiziksel |
programmes | programları |
security | güvenlik |
or | veya |
and | ve |
including | dahil |
to | karşı |
{Endresult} ji 50 wergeran nîşan dide