EN So, if you’re not particularly interested in cooking videos or children’s content, but are very interested in Apex legends, you can dive into that category via the tool.
EN So, if you’re not particularly interested in cooking videos or children’s content, but are very interested in Apex legends, you can dive into that category via the tool.
TR Dolayısıyla, özellikle yemek pişirme videolarıyla veya çocuk içerikleriyle ilgilenmiyorsanız, bu karşın Apex efsanelerine çok ilgi duyuyorsanız, bu araçla sayesinde ilgilendiğiniz kategoriye direkt dalabilirsiniz.
angol | török |
---|---|
interested | ilgi |
cooking | yemek |
tool | araç |
particularly | özellikle |
videos | videoları |
so | dolayısıyla |
or | veya |
EN So, if you’re not particularly interested in cooking videos or children’s content, but are very interested in Apex legends, you can dive into that category via the tool.
TR Dolayısıyla, özellikle yemek pişirme videolarıyla veya çocuk içerikleriyle ilgilenmiyorsanız, bu karşın Apex efsanelerine çok ilgi duyuyorsanız, bu araçla sayesinde ilgilendiğiniz kategoriye direkt dalabilirsiniz.
angol | török |
---|---|
interested | ilgi |
cooking | yemek |
tool | araç |
particularly | özellikle |
videos | videoları |
so | dolayısıyla |
or | veya |
EN Big Internet companies are making suboptimal decisions to push market valuation. We see more and more ads in search results and not enough care for the people who are actually creating content.
TR Büyük İnternet şirketleri, piyasa değerlerini büyütmek için yetersiz kararlar alıyor. Arama sonuçlarında gittikçe daha fazla reklam görüyoruz, gerçek anlamda içerik oluşturan kişilere yeterince özen göstermiyoruz.
angol | török |
---|---|
decisions | kararlar |
market | piyasa |
ads | reklam |
content | içerik |
companies | şirketleri |
search | arama |
big | büyük |
EN The new taxonomy is designed to help clarify what authors actually contribute to a paper, and provides clear definitions for the different roles that they can play
TR Yeni taksonomi yazarların bir makaleye gerçekten ne katkı yaptıklarının netleştirilmesine yardımcı olmak için tasarlanmıştır ve oynayabilecekleri farklı rollerle ilgili net tanımlamalara yer vermektedir
angol | török |
---|---|
actually | gerçekten |
clear | net |
contribute | katkı |
new | yeni |
what | ne |
help | yardımcı |
authors | yazarlar |
and | ve |
different | farklı |
EN Although people commonly refer to Ripple as one platform, it actually consists of three different products: xCurrent, xVia, and xRapid
TR İnsanlar Ripple'dan tek bir platform gibi bahsetse de, aslında üç farklı üründen oluşur: xCurrent, xVia ve xRapid
angol | török |
---|---|
platform | platform |
actually | aslında |
consists | oluşur |
and | ve |
to | tek |
as | gibi |
different | farklı |
EN YouTube is the home of trending video content and if you want to find out what’s ACTUALLY trending and driving massive views our Most Viewed tool gives you incredible insight into the trending topics on YouTube
TR Youtube, trend video içerik mekanıdır ve GERÇEKTEN trendlerin ne olduğunu öğrenmek ve çok miktarda görüntülenme almak istiyorsanız, en çok görüntülenenler aracımız YouTube'daki trend konular hakkında size inanılmaz bir analiz verir
angol | török |
---|---|
trending | trend |
content | içerik |
views | görüntülenme |
tool | aracı |
gives | verir |
incredible | inanılmaz |
if you want | istiyorsanız |
video | video |
most | en |
is | olduğunu |
and | ve |
to | hakkında |
find | öğrenmek |
the | size |
of | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN Do you spend more time reading about other people’s fun activities or posting about your own fun activities, than you do actually spending time on your own fun activities?
TR Diğer insanların eğlenceli aktiviteleri hakkında okumaya veya kendi eğlenceli aktiviteleriniz hakkında gönderiler yazmaya gerçekten kendi eğlenceli aktivitelerinize ayırdığınız zamandan daha mı fazla zaman harcıyorsunuz?
angol | török |
---|---|
fun | eğlenceli |
actually | gerçekten |
other | diğer |
time | zaman |
or | veya |
about | hakkında |
more | fazla |
EN I was scared of failing and so I resorted to just consuming information about the activity, half-heartedly telling myself that I was doing that “in preparation” for when I would actually do all of these things one day.
TR Başarısız olmaktan korktum ve bu yüzden, gönülsüzce kendime, tüm bunları bir gün gerçekten yapacağım zamana “hazırlık” yaptığımı söyleyerek, etkinlik hakkında bilgi tüketmeye başvurdum.
EN Although there are hundreds of special days in a calendar year, very few of them actually make a serious impact
TR Bir sene içinde yüzlerce özel gün olsa da aslında bunların çok azı ciddi bir etki yaratıyor
angol | török |
---|---|
although | olsa |
days | gün |
actually | aslında |
serious | ciddi |
impact | etki |
in | da |
EN Actually, it is quite easy to sign up to RADAAR. All you have to do is click on the 'Sign Up' button on our website. Then, you can sign up to RADAAR by entering your 'Name', 'E-Mail Address' and 'Password' on the screen that opens.
TR Aslında RADAAR?a kayıt olmak oldukça kolay. Bunun için tek yapmanız gereken web sitemizdeki ?Kayıt Ol? butonuna tıklamak. Ardından açılan ekranda Ad, Soyad, E-Posta Adresi ve Şifre?nizi girerek RADAAR?a kayıt olabilirsiniz.
angol | török |
---|---|
actually | aslında |
button | butonuna |
name | ad |
sign up | kayıt |
to do | yapmanız |
website | web |
easy | kolay |
address | adresi |
you can | olabilirsiniz |
posta | |
e-posta | |
and | ve |
EN Actually, this is not Gade’s first experience as a project participant
TR Aslında bu, Gade’nin proje katılımcısı olarak ilk tecrübesi değil
angol | török |
---|---|
actually | aslında |
experience | tecrübesi |
project | proje |
this | bu |
not | değil |
first | ilk |
as | olarak |
EN Actually, this is not Gade’s first experience as a project participant
TR Aslında bu, Gade’nin proje katılımcısı olarak ilk tecrübesi değil
angol | török |
---|---|
actually | aslında |
experience | tecrübesi |
project | proje |
this | bu |
not | değil |
first | ilk |
as | olarak |
EN You are the driving force behind our mission to save as many resources as possible out of landfills. We’re providing tools, parts, and the platform designed to foster repair – but you’re the one who actually makes the change.
TR Atık alanlarına olabildiği kadar az sayıda cihaz yollama misyonumuzun arkasındaki itici güç sensin. Biz aletleri ve parçaları sizlere sunuyoruz, tamiri teşvik ediyoruz ancak bunu yapıp fark yaratacak olan sensin.
angol | török |
---|---|
behind | arkasındaki |
and | ve |
to | kadar |
you | sizlere |
EN Pay only for the database resources you consume, on a per-second basis. You don't pay for the database instance unless it's actually running.
TR Yalnızca kullandığınız veritabanı kaynakları için saniye bazında ödeme yapın. Gerçekten çalışmayan veritabanı bulut sunucuları için ödeme yapmazsınız.
angol | török |
---|---|
actually | gerçekten |
database | veritabanı |
resources | kaynakları |
its | in |
for | için |
only | yalnızca |
a | ödeme |
EN Discover here whether men or women spend more time on the Internet, and how many people in Germany actually use WhatsApp.
TR Erkekler mi kadınlar mı internette daha fazla vakit geçiriyor ve ne kadar Alman WhatsApp kullanıyor gibi soruların cevaplarını burada bulabilirsiniz.
angol | török |
---|---|
men | erkekler |
women | kadınlar |
time | vakit |
and | ve |
use | kullan |
the | alman |
here | burada |
in | kadar |
on the internet | internette |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN You are responsible for all uses of your registered account(s), whether or not actually or expressly authorized by you
TR Tarafınızca açık veya zımni bir şekilde izin verilmiş olsun veya olmasın, kayıtlı hesabınız/hesaplarınızın her türlü kullanımının sorumluluğu tarafınıza aittir
angol | török |
---|---|
uses | kullanım |
registered | kayıtlı |
account | hesabı |
or | veya |
of | her |
EN FOREO is a wildly creative Swedish beauty-tech brand created to provide every beauty lover in the world with products that actually work
TR FOREO, dünyadaki tüm güzellikseverlere gerçekten işe yarayan ürünler sunmak için yaratılmış, akıl almaz derecede yaratıcı bir İsveç güzellik-teknoloji markasıdır
angol | török |
---|---|
beauty | güzellik |
actually | gerçekten |
work | iş |
in the world | dünyadaki |
creative | yaratıcı |
foreo | foreo |
products | ürünler |
a | bir |
brand | için |
EN Although people commonly refer to Ripple as one platform, it actually consists of three different products: xCurrent, xVia, and xRapid
TR İnsanlar Ripple'dan tek bir platform gibi bahsetse de, aslında üç farklı üründen oluşur: xCurrent, xVia ve xRapid
angol | török |
---|---|
platform | platform |
actually | aslında |
consists | oluşur |
and | ve |
to | tek |
as | gibi |
different | farklı |
EN Actually, this is not Gade’s first experience as a project participant
TR Aslında bu, Gade’nin proje katılımcısı olarak ilk tecrübesi değil
angol | török |
---|---|
actually | aslında |
experience | tecrübesi |
project | proje |
this | bu |
not | değil |
first | ilk |
as | olarak |
EN Actually, this is not Gade’s first experience as a project participant
TR Aslında bu, Gade’nin proje katılımcısı olarak ilk tecrübesi değil
angol | török |
---|---|
actually | aslında |
experience | tecrübesi |
project | proje |
this | bu |
not | değil |
first | ilk |
as | olarak |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN Pay only for the database resources you consume, on a per-second basis. You don't pay for the database instance unless it's actually running.
TR Yalnızca kullandığınız veritabanı kaynakları için saniye bazında ödeme yapın. Gerçekten çalışmayan veritabanı bulut sunucuları için ödeme yapmazsınız.
angol | török |
---|---|
actually | gerçekten |
database | veritabanı |
resources | kaynakları |
its | in |
for | için |
only | yalnızca |
a | ödeme |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN There, quiet is actually quiet, just the sounds of waves against a Caribbean beach or a breeze through the trees of the Canadian Rockies
TR Orada, sessizlik gerçekten sessizliktir, sadece bir Karayipler kumsalına vuran dalgaların veya Kanada’daki Rocky sıradağlarının ağaçları arasında esen rüzgarın sesi duyulur
angol | török |
---|---|
quiet | sessizlik |
actually | gerçekten |
caribbean | karayipler |
beach | kumsal |
or | veya |
a | bir |
EN YouTube is the home of trending video content and if you want to find out what’s ACTUALLY trending and driving massive views our Most Viewed tool gives you incredible insight into the trending topics on YouTube
TR Youtube, trend video içerik mekanıdır ve GERÇEKTEN trendlerin ne olduğunu öğrenmek ve çok miktarda görüntülenme almak istiyorsanız, en çok görüntülenenler aracımız YouTube'daki trend konular hakkında size inanılmaz bir analiz verir
angol | török |
---|---|
trending | trend |
content | içerik |
views | görüntülenme |
tool | aracı |
gives | verir |
incredible | inanılmaz |
if you want | istiyorsanız |
video | video |
most | en |
is | olduğunu |
and | ve |
to | hakkında |
find | öğrenmek |
the | size |
of | bir |
EN Discover here whether men or women spend more time on the Internet, and how many people in Germany actually use WhatsApp.
TR Erkekler mi kadınlar mı internette daha fazla vakit geçiriyor ve ne kadar Alman WhatsApp kullanıyor gibi soruların cevaplarını burada bulabilirsiniz.
angol | török |
---|---|
men | erkekler |
women | kadınlar |
time | vakit |
and | ve |
use | kullan |
the | alman |
here | burada |
in | kadar |
on the internet | internette |
EN And that actually does touch on the subjects of decency and justice
TR Burada aslında mesele, ahlak ve adalet
angol | török |
---|---|
actually | aslında |
justice | adalet |
and | ve |
the | burada |
EN While the legendary “German Autobahn” may make you dream of being a racing driver, there are actually more speed limits than you might think
TR Her ne kadar „Alman otobanı“ efsanesi yarış pilotu fantezilerini kanatlandırsa da, burada sizin tahmin edebileceğinizden daha çok hız sınırlaması var
EN Because only around 60 percent of the nominal wind power that is generated there can actually be used at present, hydrogen production would increase the efficiency of the offshore wind farms significantly.
TR Hesaplara göre rüzgârdan elde edilen elektriğin şu anda sadece yaklaşık yüzde 60’ı gerçekten kullanılabildiği için, hidrojen üretimi deniz üstü rüzgâr çiftliklerinin verimliliğini belirgin ölçüde yükseltecektir.
angol | török |
---|---|
percent | yüzde |
wind | rüzgâr |
actually | gerçekten |
hydrogen | hidrojen |
efficiency | verimliliğini |
production | üretimi |
at | de |
the | anda |
only | sadece |
EN Many other social events on Zoom have also contributed to people who had previously at most only had contact by email actually seeing and talking to one another and getting to know one another better.
TR Zoom üzerinden gerçekleştirilen sayısız sosyal etkinlik de, daha önce yalnızca e-posta yoluyla iletişim kuran kişilerin birbirlerini görmelerine, birbirleriyle konuşmalarına ve birbirlerini daha iyi tanımalarına katkıda bulunuyor.
angol | török |
---|---|
events | etkinlik |
zoom | zoom |
social | sosyal |
contact | iletişim |
previously | daha önce |
posta | |
people | kişilerin |
many | sayısız |
and | ve |
better | daha iyi |
at | de |
EN Another 25 years had to pass before the change was actually initiated by another wake-up call – the catastrophic meltdown in Fukushima
TR Değişim, ancak 25 yıl sonra ve bir başka reaktör felaketinin ardından geldi – Fukuşima'dan sonra
EN I realized that I can actually change something with my posts, videos and stories
TR Benim durumumda, vegan mutfakla daha fazla ilgilenmeye yönlendirdiğim çok sayıda insan var
angol | török |
---|---|
and | çok |
my | benim |
EN To avoid misunderstandings: between the lunch break, coffee break and the end of the day people do actually work rather hard in Germany.
TR Yanlış anlamaları önlemeye yönelik bir not: Öğlen molası, kahve molası ve paydos arasında Almanya’da gerçekten çalışkan bir biçimde çalışılır.
angol | török |
---|---|
coffee | kahve |
actually | gerçekten |
and | ve |
between | arası |
the | arasında |
EN In the “Working in the city” category, which covers jobs and careers, job security and work-life balance, Aachen actually came absolutely top worldwide
TR Üstelik Aachen, iş ve kariyer, iş güvencesi ve iş-yaşam dengesi gibi unsurları içeren “kentte çalışma” kategorisinde uluslararası düzeyde birinci sırayı alıyor
EN It is actually correct with the “ch”, but you can also fit in with regional pronunciation.
TR Doğrusu, „Ch“ ile olanıdır, ama siz yöresel telaffuza ayak uydurabilirsiniz.
EN Election in Germany – who actually counts the votes? An election worker explains her tasks.
TR Almanya’da seçimler: Oyları kim sayıyor? Bir sandık görevlisi işlemleri anlatıyor.
angol | török |
---|---|
who | kim |
EN However, this large group of dissatisfied voters, who by no means want to vote for radical parties, does not receive the attention in the media that it actually deserves.
TR Fakat hoşnutsuz olsa da katiyen radikal bir partiye oy vermek istemeyen bu kesim, medyanın haberlerinde kendisine gösterilmesi gereken ilgiye kavuşamıyor.
angol | török |
---|---|
vote | oy |
media | medyanın |
in | da |
this | bu |
however | bir |
the | olsa |
EN Although the Petersberg Climate Dialogue cannot make binding decisions, its informal character actually offers advantages
TR Petersberg İklim Diyaloğu, bağlayıcı kararlar almamasına rağmen, tam da bu resmi olmayan karakteri bazı avantajlar sağlıyor
angol | török |
---|---|
although | rağmen |
dialogue | diyaloğu |
make | da |
decisions | kararlar |
its | bu |
advantages | avantajlar |
binding | bağlayıcı |
the | olmayan |
EN But who actually takes part in these demonstrations? To find out, research groups from nine European countries surveyed the protesters on 15 March 2019 using a standardised questionnaire
TR Peki ama bu gösterilere katılanlar kimler? Bunu ortaya çıkarmak için, dokuz Avrupa ülkesinde kurulan araştırma grupları, 15 Mart 2019’da protesto gösterilerine katılanlara müşterek bir şemaya göre sorular yönelttiler
angol | török |
---|---|
research | araştırma |
nine | dokuz |
european | avrupa |
march | mart |
but | ama |
groups | grupları |
in | ülkesinde |
these | bu |
to | için |
a | bir |
EN “If we pass the Abitur, the qualification for university, we’ve actually already done much more than the young people who come from other city districts,” states Oualid Az-Zouri
TR “Bizler üniversiteye giriş hakkını kazandığımızda kentin başka semtlerinden gelenlere kıyasla daha zor bir şeyi başarmış oluyoruz” saptamasını yapıyor Oualid Az-Zouri
{Totalresult} / 50 fordítás megjelenítése