TR Minnet duyduğun şeyler var mı? Evet, uzun zamandan beri elektronik müzikle meşgul olmak istiyordum, ve uzun zaman evde olmak zorunda kalmam, bunu hızlandırdı.
TR Minnet duyduğun şeyler var mı? Evet, uzun zamandan beri elektronik müzikle meşgul olmak istiyordum, ve uzun zaman evde olmak zorunda kalmam, bunu hızlandırdı.
EN What are your fears concerning the pandemic? I’m sure the pandemic will leave a scar on society. But the real fear is that we are going to live with the pandemic for years to come or that other pandemics are going to spread.
TR Geçim dertlerinden ötürü, ailelerine ekonomik destek vermek zorunda kalan çocukların sayısındaki artış, okula devam ederken çalışmak zorunda kalan çocukların oranına 2006-2012 döneminde %64’lük bir yükseliş olarak yansıyor
EN The number of children forced to work to support their low-income families has shown a 64% spike in the 2006-2012 period compared to the population of school children who work and attend school
turski | Engleski |
---|---|
destek | support |
TR Sadece iyi niyetli istekler alıyoruz ve hiçbir zaman kötü niyetli trafik veya DNS altyapısındaki saldırılarla uğraşmak zorunda kalmıyoruz."
EN We just get clean requests and never have to deal with malicious traffic or attacks on the DNS infrastructure."
turski | Engleski |
---|---|
trafik | traffic |
veya | or |
dns | dns |
zorunda | have to |
hiçbir zaman | never |
altyapısı | infrastructure |
TR "COVID-19'dan önce Cloudflare Access'ten zaten memnunduk ve ekibimiz uzaktan çalışmak zorunda kaldığında büyük bir tasarruf sağladı
EN "We were already happy with Cloudflare Access before COVID-19, and it ended up being a big save when our team had to work remotely
turski | Engleski |
---|---|
cloudflare | cloudflare |
access | access |
ekibimiz | our team |
uzaktan | remotely |
büyük | big |
tasarruf | save |
TR Çalışanlarımız uzaktan erişim için tasarlanmamış uygulamalarla uğraşmak zorunda kalmadığından platformumuz sorunsuz çalışmaya devam etti ve müşteri tabanımız destekte herhangi bir kesinti yaşamadı."
EN Because our employees didn’t have to struggle with apps that weren’t designed for remote access, our platform kept running smoothly, and our customer base experienced no interruptions in support."
turski | Engleski |
---|---|
uzaktan | remote |
erişim | access |
zorunda | have to |
sorunsuz | smoothly |
müşteri | customer |
herhangi | no |
TR Kariyerimin geri kalanında kullanmak için yalnızca bir adet SEO aracı seçmek zorunda olsaydım, bu Ahrefs olurdu. Tarayıcınızın ana sayfası yapabileceğiniz kadar faydalı.
EN If I had to choose one SEO tool for the rest of my career, it would be Ahrefs. You might as well make it your browsers’ homepage.
turski | Engleski |
---|---|
aracı | tool |
TR İçeriğiniz neden harika olmak zorunda
EN Why your content has to be great
turski | Engleski |
---|---|
harika | great |
TR Herhangi bir web sitesinin dahili bağlantılarına, onu taramak zorunda kalmadan göz atın
EN Browse any website's internal links without having to crawl it
turski | Engleski |
---|---|
dahili | internal |
onu | it |
bağlantılar | links |
TR Bir dergi açık erişime geçtikten sonra, artık kütüphaneler araştırmacılarına değişim tarihinde veya sonrasında yayınlanan içeriklere erişim sağlamak için ödeme yapmak zorunda kalmayacaktır
EN After a journal has changed to open access, libraries will no longer have to pay to give their researchers access to the content published on or after the changeover date
turski | Engleski |
---|---|
dergi | journal |
açık | open |
artık | no longer |
veya | or |
yayınlanan | published |
içeriklere | content |
zorunda | have to |
TR Depremde eşini kaybetmiş ve ailesini tek başına geçindirmek zorunda kalan 238 kadın için geçici barınaklar kurduk.
EN After Kashmir Earthquake thousands of women lost their livelihood support and was left with no income. We established temporary shelters that reached out to 238 women who had lost their husbands and had to secure income for the family.
turski | Engleski |
---|---|
kadın | women |
geçici | temporary |
TR Suriye’deki krizden etkilenerek evlerini terk etmek zorunda kalmış ve kamp dışında yaşayan mülteciler için insani yardım projeleri yürütmeye başladık.
EN We started humanitarian aid programmes for the refugees who had to leave their houses as a result of the crisis in Syria and living outside the camps.
turski | Engleski |
---|---|
suriye | syria |
dışında | outside |
mülteciler | refugees |
yardım | aid |
başladık | we started |
TR Geçim Kaynağı Yaşam Kaynağı Ülkesini terk etmek zorunda kalmış yaklaşık 80 milyon insan
EN To the attention of public, This is our information note to all national and international press, our supporters, and stakeholders concerning the refugee and migrant movement towards borders that started on February 28th, 2020
turski | Engleski |
---|---|
etmek | to |
TR Mevsimlik tarım alanlarında afet koşullarında yaşamak zorunda kalan çocuklar için mevsimlik gezici tarım sahalarında ve Hayata Destek Evlerimizde eğitimlerine destek olacak etkinlikler düzenliyoruz.
EN We run field operations in seasonal agriculture areas where children have to live in disaster conditions, organizing activities that will contribute to their education.
turski | Engleski |
---|---|
mevsimlik | seasonal |
tarım | agriculture |
afet | disaster |
zorunda | have to |
çocuklar | children |
olacak | will |
etkinlikler | activities |
koşulları | conditions |
TR Parmağı kesildiği için işinden ayrılmak zorunda kalan Erhan, günlük işlerde çalışarak kendisi ve ailesi için bir geçim kaynağı sağlamaya çalıştı
EN After he had to leave this work because his finger was cut off, he tried to earn a living for himself and his family by working in daily jobs
turski | Engleski |
---|---|
günlük | daily |
ailesi | family |
TR Beldede görevli Öğretmen ve diğer memurlar, yeterli konut olmadığından ilçe merkezinde ve çevre yerleşim birimlerinde ikamet etmek zorunda kalmışlardır
EN The teacher and other officials in the town had to reside in the district center and surrounding settlements because there were not enough housing
turski | Engleski |
---|---|
ve | and |
diğer | other |
yeterli | enough |
etmek | to |
TR Malesef bir çok kişi raflarda aylarca bekleyen filtre kahve, espresso, türk kahvesi almak ve tüketmek zorunda kalıyor.Online hizmet verdikleri web sitelerinin seo hizmetleri için bizimle çalışıyorlar.
EN Unfortunately, many people have to buy and consume filter coffee, espresso and Turkish coffee waiting on the shelves for months.They work with us for the seo services of the websites they provide online services.
turski | Engleski |
---|---|
kişi | people |
kahve | coffee |
türk | turkish |
zorunda | have to |
seo | seo |
bizimle | with us |
TR Bu web sitesi Avrupa Birliği'nin maddi desteği ile oluşturulmuştur ve sürdürülmektedir. İçerik tamamıyla Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Derneği'nin sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.
EN This website was created and is currently maintained with the financial support of the European Union. Its contents are the sole responsibility of STGM and do not necessarily reflect the views of the European Union.'.
turski | Engleski |
---|---|
birliği | union |
desteği | support |
sorumluluğu | responsibility |
yansıtmak | reflect |
değildir | not |
TR Jotform’da bulunan HIPAA uyumlu formlar sayesinde toplandığınız hassas verilerin güvenliği konusunda endişelenmek zorunda kalmazsınız
EN The good news? Jotform is HIPAA-compliant and that’s a huge plus for anyone in the healthcare industry
turski | Engleski |
---|---|
jotform | jotform |
hipaa | hipaa |
uyumlu | compliant |
TR Herkes girişimci olmak zorunda değil
EN Time Management, or One More Thing to Worry About?
turski | Engleski |
---|---|
herkes | one |
TR Başarılı olmak için yılda 100 kitap okumak zorunda değilsiniz
EN Acquiring Wisdom Requires You to Show Up
turski | Engleski |
---|---|
için | to |
TR Fotoğraf çekim seansıyla ilgili bilgileri toplama, belgeleri müşterilerinize imzalatma ve ödeme alma işlerini kâğıt ve kalemle yapmak zorunda değilsiniz
EN Collecting session information, client signatures, and payments doesn’t need to be limited to pen and paper
turski | Engleski |
---|---|
bilgileri | information |
ödeme | payments |
TR En iyi kısmı ise tek bir çizgi bile çizmek zorunda değilsiniz
EN The best part is that you don’t need to draw a single line
turski | Engleski |
---|---|
iyi | best |
çizgi | line |
TR Hepsinden iyisi ise güvenliğiniz ve gizliliğiniz için bağlantı hızınızdan ödün vermek zorunda kalmazsınız
EN Best of all, your security and privacy don’t come at the cost of your connection speed
turski | Engleski |
---|---|
bağlantı | connection |
TR Özel çift pilli sistem, kulaklığınızı şarj etmek için priz yanında oturmak zorunda kalmayacağınız anlamına geliyor. Kulaklıktaki bir pille oyun oynarken diğerini verici baz istasyonunda tutarak şarj edin.
EN Exclusive dual-battery system means never sitting next to an outlet to charge your headset. Keep one battery charged in the transmitter base station while gaming with the other in the headset.
turski | Engleski |
---|---|
çift | dual |
sistem | system |
şarj | charge |
oyun | gaming |
baz | base |
TR Covid-19 alışveriş davranışlarını değiştirirken, şirketler değişime uyum sağlamak zorunda!
EN We're excited to announce the opening of our office in Berlin – our 6th office in Germany and 41st office worldwide
turski | Engleski |
---|---|
sağlamak | to |
ın | of |
TR Bir paket renkli post-it notundan daha az. Çok fazla harcamak zorunda değilsin.
EN Less than a pack of colored post-it notes. You don't have to spend too much.
turski | Engleski |
---|---|
paket | pack |
renkli | colored |
zorunda | have to |
TR Öncelikle kodlama hakkında hiçbir şey bilmek zorunda değilsiniz
EN First of all you don't have to know anything about coding
turski | Engleski |
---|---|
kodlama | coding |
hakkında | about |
zorunda | have to |
TR Bu yüzden alakasız insanları el ile ayıklamak için tüm cevapları gözden geçirmek zorunda kalmayacaksınız.
EN So you won’t have to wade through all the answers in order to weed out irrelevant people manually.
turski | Engleski |
---|---|
insanları | people |
tüm | all |
cevapları | answers |
zorunda | have to |
yüzden | so |
TR Bu şekilde, yeni kayıtları tek başına izlemek zorunda kalmazsınız.
EN That way, you don’t have to monitor new records all on your own.
turski | Engleski |
---|---|
şekilde | way |
yeni | new |
izlemek | monitor |
zorunda | have to |
TR Bir dijital pazarlamacý, video oluþturmayý da bilmek zorunda
EN A digital marketer should have knowledge of creating a video
turski | Engleski |
---|---|
video | video |
TR Bu ücretsiz tişört mockup paketi sayesinde tasarımlarınızın baskıdan çıkmasını beklemek zorunda kalmayacaksınız
EN With this free T-shirt mockup pack, you don’t have to wait for your designs to be printed
turski | Engleski |
---|---|
bu | this |
ücretsiz | free |
tişört | shirt |
mockup | mockup |
paketi | pack |
zorunda | have to |
tasarımları | designs |
TR Artık tek başınıza yapmak zorunda değilsiniz
EN You don't have to do it all alone anymore
turski | Engleski |
---|---|
tek | alone |
zorunda | have to |
TR Tüccarlar ödemeyi alıp almadıklarını teyit etmek için 10 dakika beklemek zorunda kalmazlar
EN Merchants don’t need to wait 10 minutes to confirm whether or not they have received their payment
turski | Engleski |
---|---|
dakika | minutes |
TR Sadece temiz istekler bize ulaşıyor ve hiçbir zaman kötü niyetli trafik veya DNS altyapısındaki saldırılarla uğraşmak zorunda kalmıyoruz."
EN We just get clean requests and never have to deal with malicious traffic or attacks on the DNS infrastructure."
turski | Engleski |
---|---|
temiz | clean |
bize | we |
trafik | traffic |
veya | or |
dns | dns |
zorunda | have to |
hiçbir zaman | never |
altyapısı | infrastructure |
TR Sunucusuz bilişim, sunucuları düşünmek zorunda kalmadan uygulamalar ve hizmetler oluşturup çalıştırmanızı sağlar
EN Serverless computing allows you to build and run applications and services without thinking about servers
turski | Engleski |
---|---|
sunucusuz | serverless |
sunucuları | servers |
kalmadan | without |
ve | and |
sağlar | allows |
TR Depremde eşini kaybetmiş ve ailesini tek başına geçindirmek zorunda kalan 238 kadın için geçici barınaklar kurduk.
EN After Kashmir Earthquake thousands of women lost their livelihood support and was left with no income. We established temporary shelters that reached out to 238 women who had lost their husbands and had to secure income for the family.
turski | Engleski |
---|---|
kadın | women |
geçici | temporary |
TR Suriye’deki krizden etkilenerek evlerini terk etmek zorunda kalmış ve kamp dışında yaşayan mülteciler için insani yardım projeleri yürütmeye başladık.
EN We started humanitarian aid programmes for the refugees who had to leave their houses as a result of the crisis in Syria and living outside the camps.
turski | Engleski |
---|---|
suriye | syria |
dışında | outside |
mülteciler | refugees |
yardım | aid |
başladık | we started |
TR Mevsimlik tarım alanlarında afet koşullarında yaşamak zorunda kalan çocuklar için mevsimlik gezici tarım sahalarında ve Hayata Destek Evlerimizde eğitimlerine destek olacak etkinlikler düzenliyoruz.
EN We run field operations in seasonal agriculture areas where children have to live in disaster conditions, organizing activities that will contribute to their education.
turski | Engleski |
---|---|
mevsimlik | seasonal |
tarım | agriculture |
afet | disaster |
zorunda | have to |
çocuklar | children |
olacak | will |
etkinlikler | activities |
koşulları | conditions |
TR Geçim Kaynağı Yaşam Kaynağı Ülkesini terk etmek zorunda kalmış yaklaşık 80 milyon insan
EN To the attention of public, This is our information note to all national and international press, our supporters, and stakeholders concerning the refugee and migrant movement towards borders that started on February 28th, 2020
turski | Engleski |
---|---|
etmek | to |
TR Parmağı kesildiği için işinden ayrılmak zorunda kalan Erhan, günlük işlerde çalışarak kendisi ve ailesi için bir geçim kaynağı sağlamaya çalıştı
EN After he had to leave this work because his finger was cut off, he tried to earn a living for himself and his family by working in daily jobs
turski | Engleski |
---|---|
günlük | daily |
ailesi | family |
TR 2018 yılında babası vefat edince Suriye’ye gönüllü geri dönüş yapmak zorunda kalmış
EN In 2018 Sivar’s father died, and he returned to Syria
turski | Engleski |
---|---|
suriye | syria |
yapmak | and |
yılında | in |
TR 15 yaşındaki en küçük oğlunun okulu bırakmak ve çalışmak zorunda kaldığını, Gade üzüntüyle dile getiriyor
EN Gade says with sorrow that her 15-year-old youngest son had to quit school to work
turski | Engleski |
---|---|
okulu | school |
gade | gade |
TR 15 yaşındaki en küçük oğlunun okulu bırakmak ve çalışmak zorunda kaldığını, Gade üzüntüyle dile getiriyor
EN Gade says with sorrow that her 15-year-old youngest son had to quit school to work
turski | Engleski |
---|---|
okulu | school |
gade | gade |
TR 2018 yılında babası vefat edince Suriye’ye gönüllü geri dönüş yapmak zorunda kalmış
EN In 2018 Sivar’s father died, and he returned to Syria
turski | Engleski |
---|---|
suriye | syria |
yapmak | and |
yılında | in |
TR Yönetilen Hosting'de sistem donanım ve yazılımının yönetimi ile uğraşmak zorunda kalmazsınız.
EN You do not have to deal with managing your system hardware and software in Managed Hosting.
turski | Engleski |
---|---|
yönetilen | managed |
hosting | hosting |
sistem | system |
zorunda | have to |
TR GeoTrust EV SSL sertifikaları ile müşteriler, herhangi bir yere tıklamak zorunda kalmadan bilgilerinin korunduğunu görebilir
EN With GeoTrust EV SSL certificates, customers can see that their information is protected without having to click anywhere
turski | Engleski |
---|---|
geotrust | geotrust |
ssl | ssl |
sertifikaları | certificates |
müşteriler | customers |
herhangi | anywhere |
bilgilerinin | information |
TR GlobalSign EV SSL sertifikaları ile müşteriler, herhangi bir yere tıklamak zorunda kalmadan bilgilerinin korunduğunu görebilir
EN With GlobalSign EV SSL certificates, customers can see that their information is protected without having to click anywhere
turski | Engleski |
---|---|
globalsign | globalsign |
ssl | ssl |
sertifikaları | certificates |
müşteriler | customers |
herhangi | anywhere |
bilgilerinin | information |
TR İş her zaman zor olmak zorunda değildir.
EN Work doesn’t always have to be hard.
turski | Engleski |
---|---|
zor | hard |
zorunda | have to |
TR Uzun yolculuklar yapmak veya şehirlerdeki teslimatları çoğaltmak zorunda olan şirketler ve çalışanları için özel olarak tasarlanmış ?Sürücü? adı verilen bir versiyon
EN A version called ?Driver?, specially designed for companies and their employees who have to make long trips or to multiply deliveries in urban areas
turski | Engleski |
---|---|
uzun | long |
veya | or |
zorunda | have to |
şirketler | companies |
özel | specially |
sürücü | driver |
versiyon | version |
TR Ekranı kaplayan agresif reklamların partiyi mahvetmesine izin vermek zorunda değilsiniz. Adblock aracımızla hepsini. kalıcı olarak kaldırın.
EN Aggressive, screen-clogging adverts don’t have to ruin the party – eliminate them permanently with our Adblock tool.
turski | Engleski |
---|---|
zorunda | have to |
kaldırın | eliminate |
Prikazuje se 50 od 50 prijevoda