TR Banner reklam yerleşimi ile ürününüze hayat verin ve anında marka bilinci oluşturun
TR Banner reklam yerleşimi ile ürününüze hayat verin ve anında marka bilinci oluşturun
EN Bring your product to life and create instant brand awareness with a banner ad placement
Turkki | Englanti |
---|---|
reklam | ad |
hayat | life |
anında | instant |
oluşturun | create |
TR "Her kişi bu projeye farklı hayat deneyimleri ve ihtiyaçları ile gelir, bu şekilde herkes bir diğerine yeni şeyler katar."
EN "Each person comes to the project with different life experiences and needs, and we all learn from one another."
Turkki | Englanti |
---|---|
kişi | person |
projeye | project |
hayat | life |
deneyimleri | experiences |
ihtiyaçları | needs |
TR HAYAT BİR YOLCULUKTUR. KEYFİNE VARIN.
EN LIFE IS A JOURNEY. LIVE IT WELL.
Turkki | Englanti |
---|---|
hayat | life |
TR Kullanılmış mobilyalar ve dekor ürünleri başka bir mekanda yeniden hayat bulduklarında hem değerlerine değer katıyor hem de yeni mekanlarına keyifli bir soluk getiriyor
EN Used furniture and decor products add value to their values and bring a breath of fresh air to their new spaces when they come to life in another place
Turkki | Englanti |
---|---|
kullanılmış | used |
dekor | decor |
ürünleri | products |
başka | another |
hayat | life |
hem | their |
TR Yeni hayat, yeni planlar ve tabii onları gerçekleştirecek cesareti gerektirir
EN New life requires new plans and of course the courage to realize them
Turkki | Englanti |
---|---|
yeni | new |
hayat | life |
planlar | plans |
ve | and |
tabii | of course |
gerektirir | requires |
TR İstanbul’da yürüttüğümüz vaka takibi çalışmalarımız kapsamında Manat’ın hayatına destek olarak hayalleri olan, hayat dolu bir kız çocuğunun yüzünü gülümsettik ve dünyalar bizim oldu.
EN It was invigorating for all of us in Istanbul field office to see a young girl full of hope and dreams smile and rejoice again.
Turkki | Englanti |
---|---|
dolu | full |
kız | girl |
TR Sonuç olarak, temel ihtiyaçların zar zor temin edildiği ya da erişilemediği koşullar altında hayat mücadelesi veren göçmenler ve mülteciler için ‘Avrupa’ya gitmek,’ ne getireceği netleşmemiş de olsa parlak bir düş hâline geliyor.
EN As a result, for refugees and migrants struggling for dignified lives, ‘going to Europe’ becomes a bright dream even though its consequences are unclear.
Turkki | Englanti |
---|---|
sonuç | result |
mülteciler | refugees |
avrupa | europe |
parlak | bright |
TR Daha iyi bir iş hayatı - özel hayat dengesi elde etmek ve ekstra gelir kazanmak istiyor musunuz? Kendi işinizi kurun.
EN Do you want a better work life balance and extra income? Start a business of your own.
Turkki | Englanti |
---|---|
dengesi | balance |
gelir | income |
istiyor | want |
musunuz | do you |
TR Hayatım boyunca bağımlılığımla yaşadım ve onsuz bir hayat yaşamaya başlayana kadar sorunumun ne kadar derin olduğunu bilmiyordum
EN I?ve lived with my addiction my whole life, and I never knew how deep my problem was until I started to experience life without it
Turkki | Englanti |
---|---|
derin | deep |
olduğunu | it |
TR Böylece topluluğun ortaklaşa kararlarını hayat geçirmek için projenin ihtiyaç duyduğu fonlar garantiye alınır
EN This ensures funds are used to match the project needs in order to realize the community's collective decisions
Turkki | Englanti |
---|---|
topluluğun | community |
projenin | project |
ihtiyaç | needs |
kararları | decisions |
TR Memleketimde güvenli ve sakin bir hayat yaşıyorduk. Ben, senelerdir öğretmenlik yapıyordum; eşim de taksi şoförü olarak çalışıyordu. Çocuklarım okullarına gidip geliyordu; komşularımla iyi geçiniyordum. Akıp gidiyordu hayatımız.
EN We were living a safe and quiet life in our country. I was working as a teacher and my husband was working as a taxi driver. My children were going to the school and I had good relations with my neighbors. Our lives were just going by.
Turkki | Englanti |
---|---|
güvenli | safe |
iyi | good |
mı | my |
TR Memleketimde güvenli ve sakin bir hayat yaşıyorduk. Ben, senelerdir öğretmenlik yapıyordum; eşim de taksi şoförü olarak çalışıyordu. Çocuklarım okullarına gidip geliyordu; komşularımla iyi geçiniyordum. Akıp gidiyordu hayatımız.
EN We were living a safe and quiet life in our country. I was working as a teacher and my husband was working as a taxi driver. My children were going to the school and I had good relations with my neighbors. Our lives were just going by.
Turkki | Englanti |
---|---|
güvenli | safe |
iyi | good |
mı | my |
TR Bunlar, size mirasımızın ve adım attığınız andan ayrıldığınız ana kadar destinasyonun gerçek duygusunu yaşatan şeylerdir.Geleneklere yeni bir hayat üfleriz ve bizimle yolcuğunuza bunları katarız
EN These are the things that give you a real sense of our heritage and destination from the moment you walk in until the moment you leave.We breathe new life into traditions and infuse them throughout your journey with us
Turkki | Englanti |
---|---|
gerçek | real |
hayat | life |
bizimle | with us |
TR Yenilikçi kokteyller hazırlamak ve yatakları hazırlamaktan, spa bakımlarına ve insanları rahat ve hoş karşılanmış hissettirmeye kadar sanatımızda ustalaşmaktan gurur duyarız ve zevk alırız.Hayat bir Yolculuktur
EN We take pride and pleasure in mastering our art from curating innovative cocktails and preparing beds to providing spa treatments and making people feel at ease and welcome.Life is a journey
Turkki | Englanti |
---|---|
yenilikçi | innovative |
spa | spa |
insanları | people |
gurur | pride |
hayat | life |
TR HAYAT BİR YOLCULUKTUR. KEYFİNE VARIN.
EN LIFE IS A JOURNEY. LIVE IT WELL.
Turkki | Englanti |
---|---|
hayat | life |
TR SAĞLIĞIN MİMARLARI İsviçre güzel Alpleri ve sadeliğe duyulan saygı ile birlikte hayat kalitesi ile bilinir
EN ARCHITECTS OF WELL-BEING Switzerland is known for its beautiful Alps and respect for the understated, but also its quality of living
Turkki | Englanti |
---|---|
saygı | respect |
bilinir | known |
TR Neredeyse 100 yıldır, hayat kurtarmak ve yaşamı iyileştirmek için kalp hastalıkları ve felç ile mücadele ediyorlar
EN For nearly 100 years, they’ve been fighting heart disease and stroke, striving to save and improve lives
Turkki | Englanti |
---|---|
neredeyse | nearly |
yıldır | years |
iyileştirmek | improve |
kalp | heart |
TR Emilia, iki fotos, hayat için şöhret ve ücretsiz, boya
EN Nubiles like it large - erica fontes lizz tayler james deen
Turkki | Englanti |
---|---|
için | like |
TR Sonuç olarak, temel ihtiyaçların zar zor temin edildiği ya da erişilemediği koşullar altında hayat mücadelesi veren göçmenler ve mülteciler için ‘Avrupa’ya gitmek,’ ne getireceği netleşmemiş de olsa parlak bir düş hâline geliyor.
EN As a result, for refugees and migrants struggling for dignified lives, ‘going to Europe’ becomes a bright dream even though its consequences are unclear.
Turkki | Englanti |
---|---|
sonuç | result |
mülteciler | refugees |
avrupa | europe |
parlak | bright |
TR Kibar Kariyer Okulu, Hayat Boyu Öğrenme yaklaşımı, Gelişim Elçileri Projesi, Mavi Yaka Gelişim Akademisi ve mesleki eğitimlere destek ile çalışanların mesleki eğitim ve yaşam boyu öğrenme fırsatlarına erişimlerini sağlıyoruz.
EN With the support of Kibar Career School, Lifelong Learning approach, Development Ambassadors Project, Blue Collar Development Academy and vocational trainings, we provide employees access to vocational training and lifelong learning opportunities.
Turkki | Englanti |
---|---|
kariyer | career |
okulu | school |
projesi | project |
mavi | blue |
yaka | collar |
mesleki | vocational |
fırsatları | opportunities |
TR İş hayatı - özel hayat dengenizi kurmak ve ekstra gelir kazanmaya başlamak istiyor musunuz?
EN Do you want to find your work-life balance and start earning extra income?
Turkki | Englanti |
---|---|
ve | and |
ekstra | extra |
gelir | income |
başlamak | start |
istiyor | want |
musunuz | do you |
TR Profesyonel geçmişiniz, hayat tecrübeniz veya eğitiminize bakılmaksızın; tutkunuzla ve çok çalışarak Amway İşi’nizi başarıyla yürütebilirsiniz.
EN No matter your professional background, life experience or education; with passion and hard work you too can run your own successful Amway business.
Turkki | Englanti |
---|---|
profesyonel | professional |
hayat | life |
ve | and |
amway | amway |
TR Zebra’nın LifeGuard ürünü, kapsamlı kurumsal yaşam döngüsü desteği sunan ilk dayanıklı cihaz hayat döngüsü genişletme modeliydi
EN Zebra’s LifeGuard was the first rugged device lifecycle extension model to provide comprehensive enterprise lifecycle support
Turkki | Englanti |
---|---|
kapsamlı | comprehensive |
kurumsal | enterprise |
desteği | support |
sunan | provide |
ilk | first |
dayanıklı | rugged |
cihaz | device |
TR VAIL RESORTS, HAYAT BOYU UNUTULMAYACAK BİR DENEYİM SUNUYOR
EN VAIL RESORTS DELIVERS THE EXPERIENCE OF A LIFETIME
TR Bizim gezilerimizin gücü iş birliğinden geliyor ve zaten gazeteciliğin geleceği bu: en son “Pandora Papers” örneğinde olduğu gibi büyük araştırmacı gazetecilik projeleri, iş birliğiyle hayat buluyor
EN The strength of our tours lies in collaboration, and that’s definitely where the future of journalism lies
Turkki | Englanti |
---|---|
gazetecilik | journalism |
TR Yangından koruyucu sistemler hayat kurtarabilir ve bir binanın yangın anında alabileceği hasarı önleyebilir.
EN Fire protection systems can save lives and contain damage to a building during a fire.
Turkki | Englanti |
---|---|
sistemler | systems |
yangın | fire |
TR Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü Sağlıklı Hayat Merkezleri Diyet Poliklinikleri 2018 Yılı Verilerinin Değerlendirilmesi
EN Evaluation of 2018 Data of Kayseri Provincial Health Directorate Healthy Life Centers Diet Polyclinics
Turkki | Englanti |
---|---|
kayseri | kayseri |
sağlık | health |
sağlıklı | healthy |
hayat | life |
merkezleri | centers |
verilerinin | data |
TR HAYAT BİR YOLCULUKTUR. KEYFİNE VARIN.
EN LIFE IS A JOURNEY. LIVE IT WELL.
Turkki | Englanti |
---|---|
hayat | life |
TR Banner reklam yerleşimi ile ürününüze hayat verin ve anında marka bilinci oluşturun
EN Bring your product to life and create instant brand awareness with a banner ad placement
Turkki | Englanti |
---|---|
reklam | ad |
hayat | life |
anında | instant |
oluşturun | create |
TR Memleketimde güvenli ve sakin bir hayat yaşıyorduk. Ben, senelerdir öğretmenlik yapıyordum; eşim de taksi şoförü olarak çalışıyordu. Çocuklarım okullarına gidip geliyordu; komşularımla iyi geçiniyordum. Akıp gidiyordu hayatımız.
EN We were living a safe and quiet life in our country. I was working as a teacher and my husband was working as a taxi driver. My children were going to the school and I had good relations with my neighbors. Our lives were just going by.
Turkki | Englanti |
---|---|
güvenli | safe |
iyi | good |
mı | my |
TR Memleketimde güvenli ve sakin bir hayat yaşıyorduk. Ben, senelerdir öğretmenlik yapıyordum; eşim de taksi şoförü olarak çalışıyordu. Çocuklarım okullarına gidip geliyordu; komşularımla iyi geçiniyordum. Akıp gidiyordu hayatımız.
EN We were living a safe and quiet life in our country. I was working as a teacher and my husband was working as a taxi driver. My children were going to the school and I had good relations with my neighbors. Our lives were just going by.
Turkki | Englanti |
---|---|
güvenli | safe |
iyi | good |
mı | my |
TR Kullanıcılarınızı yolculukları boyunca nelerin motive ettiğini müşteri hayat döngüsüne dair içgörülerle daha iyi anlayın
EN Better understand what motivates your end users at every point in their journey, with insights across the customer lifecycle
Turkki | Englanti |
---|---|
anlayın | understand |
TR Hayat Ağacı Davetiye, Butiqline 1167
EN Laser Cut Tree Wedding Invitation, Tree Of Life Wedding Card
Turkki | Englanti |
---|---|
hayat | life |
davetiye | invitation |
TR Zebra’nın LifeGuard ürünü, kapsamlı kurumsal yaşam döngüsü desteği sunan ilk dayanıklı cihaz hayat döngüsü genişletme modeliydi
EN Zebra’s LifeGuard was the first rugged device lifecycle extension model to provide comprehensive enterprise lifecycle support
Turkki | Englanti |
---|---|
kapsamlı | comprehensive |
kurumsal | enterprise |
desteği | support |
sunan | provide |
ilk | first |
dayanıklı | rugged |
cihaz | device |
TR İnfografiklerinize hayat katmak için tamamen animasyonlu illüstrasyonlar ekleyin
EN Insert fully animated illustrations to add life to your infographics
Turkki | Englanti |
---|---|
hayat | life |
için | to |
tamamen | fully |
animasyonlu | animated |
ekleyin | add |
TR Tasarımınıza hayat verecek animasyonlu çizimler, karakterler ve hareketler
EN Animated illustrations, characters and gestures to bring life to your design
Turkki | Englanti |
---|---|
hayat | life |
animasyonlu | animated |
karakterler | characters |
ve | and |
TR Covid-19 salgınına karşı başlangıçtan bugüne kadar Üntel Ailesi olarak, virüsten hep bir adım önde olma amacıyla bu alanda bir dizi önlemi hayat geçirdik
EN As Üntel Family, against the Covid-19 epidemic, we have taken lots of precautions since beginning of epidemic in order to always be one step ahead of the virüs
Turkki | Englanti |
---|---|
ailesi | family |
adım | step |
önde | ahead |
amacıyla | in order to |
TR Bayram boyunca, Dubai ve Abu Dabi'deki alışveriş merkezleri, pazarlık ve indirim arayan alışverişçilerle hayat buluyor. Bayramlara özel teklifler ve flaş indirimler, hemen hemen tüm esnaflar tarafından festival ruhuna uygun olarak sunuluyor.
EN During Eid, the malls in Dubai and Abu Dhabi come to life with shoppers searching for bargains and discounts. Eid-special offers and flash sales are put up by almost all shopkeepers in the spirit of the festival.
Turkki | Englanti |
---|---|
abu | abu |
hayat | life |
teklifler | offers |
hemen | almost |
tüm | all |
TR HAYAT BİR YOLCULUKTUR. KEYFİNE VARIN.
EN LIFE IS A JOURNEY. LIVE IT WELL.
Turkki | Englanti |
---|---|
hayat | life |
TR SAĞLIĞIN MİMARLARI İsviçre güzel Alpleri ve sadeliğe duyulan saygı ile birlikte hayat kalitesi ile bilinir
EN ARCHITECTS OF WELL-BEING Switzerland is known for its beautiful Alps and respect for the understated, but also its quality of living
Turkki | Englanti |
---|---|
saygı | respect |
bilinir | known |
TR Dijital dünyalar yaratmak, öyküler anlatmak ve teknolojiyle hayat vermek… Almanya’da Gaming yükseköğrenimi yapmanızın yolu.
EN Creating digital worlds, telling stories and bringing them to life with technology. That’s what a German degree in gaming is all about.
Turkki | Englanti |
---|---|
dijital | digital |
yaratmak | creating |
hayat | life |
almanya | german |
TR YZ uygulamaları, onları geliştiren akıllı beyinlerle hayat buluyor
EN AI applications cannot live without the brilliant minds that develop them
Turkki | Englanti |
---|---|
uygulamaları | applications |
TR Dünya genelinde ise expat’lar için iş hayatı ve özel hayat arasındaki denge üçüncü sırada yer alıyor, bunun karşılığında dolgun kazanç üçüncü sıranın altlarına düşüyor.
EN Worldwide, expats name a good work-life balance in the TOP 3, and good pay loses its place in the top slots.
Turkki | Englanti |
---|---|
denge | balance |
TR Tutku, inanma, cesaret ve vizyon: Özlem Türeci ve Uğur Şahin’de bunların hepsi var. Biontech’in arkasındaki güçlü iki hayat arkadaşı.
EN Passion, conviction, courage and vision: Özlem Türeci and Uğur Şahin have all of these. They are the dynamic couple behind Biontech.
Turkki | Englanti |
---|---|
vizyon | vision |
hepsi | all |
arkasındaki | behind |
TR Bizim gezilerimizin gücü iş birliğinden geliyor ve zaten gazeteciliğin geleceği bu: en son “Pandora Papers” örneğinde olduğu gibi büyük araştırmacı gazetecilik projeleri, iş birliğiyle hayat buluyor
EN The strength of our tours lies in collaboration, and that’s definitely where the future of journalism lies
Turkki | Englanti |
---|---|
gazetecilik | journalism |
TR Tüm önlemler aynı hedefe yönelik: Kovid-19’un aşılarla daha fazla yayılmasını engelleyerek toplumsal hayat kamusal ortamda devam etme noktasına gelene kadar zaman kazanmak
EN All the measures aim to gain time until vaccines stop the spread of COVID-19 and enable public life to begin again
Turkki | Englanti |
---|---|
tüm | all |
hayat | life |
kamusal | public |
zaman | time |
kazanmak | gain |
TR Felix Banaszak kendisinin “klasik bir Ruhr Bölgesi hayat hikayesine” sahip olduğunu söylüyor; kastettiği, ailesinin göç geçmişi. Babasının büyük dedesi Ruhr bölgesine Polonya’dan gelmiş.
EN Felix Banaszak says he has a “classic Ruhr area biography”, and by that he means that his family shares a migration background. His great-grandparents on his father’s side of the family came to the Ruhr Valley from Poland.
Turkki | Englanti |
---|---|
klasik | classic |
bölgesi | area |
göç | migration |
büyük | great |
polonya | poland |
TR Hayat kurtarmak için kendi sınırlarını zorlamak
EN Surpassing your limits to save lives
TR Akdeniz‘deki sivil hayat kurtarıcılarının rolü Avrupa’da tartışma yaratıyor. İşte meselenin özü.
EN Europe discusses the role of private maritime rescuers in the Mediterranean. This is what it is all about.
Turkki | Englanti |
---|---|
akdeniz | mediterranean |
rolü | role |
avrupa | europe |
ın | of |
TR AutoCAD ile sahne tasarımı hayat buluyor
EN Set design comes to life with AutoCAD
Turkki | Englanti |
---|---|
tasarımı | design |
hayat | life |
Näytetään 50 / 50 käännöstä