TR Tüm parçalar ya da satıcılar eşit olarak yaratılmamıştır. Üstelik zaman zaman iyiyi, kötüyü ve güvenilmez olanı ayırmak da zordur. On yıldan uzun bir süredir kaynakları ve tedarikçileri değerlendirme olanağına sahip olduk.
TR Tüm parçalar ya da satıcılar eşit olarak yaratılmamıştır. Üstelik zaman zaman iyiyi, kötüyü ve güvenilmez olanı ayırmak da zordur. On yıldan uzun bir süredir kaynakları ve tedarikçileri değerlendirme olanağına sahip olduk.
EN Not all parts or sellers are created equal. And sometimes it’s hard to tell apart the good, the bad, and the inconsistent. We’ve spent more than a decade vetting sources and suppliers.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
tüm | all |
parçalar | parts |
eşit | equal |
kaynakları | sources |
sahip | are |
TR Bağlantılar, arama motorlarının yeni sayfaları nasıl keşfettiği ve "yetkilerini" nasıl değerlendirdiğiyle alakalıdır. Bağlantılar olmadan rekabetçi terimlerde sıralamaya girmek zordur.
EN Links are how search engines discover new pages and judge their "authority." It's hard to rank for competitive terms without links.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
bağlantılar | links |
yeni | new |
sayfaları | pages |
olmadan | without |
rekabetçi | competitive |
motorları | engines |
TR Bütün bilgiler başta zor bulunur — tanınması zordur, değer verilmez ve bazen kabul edilmez.
EN All knowledge begins as uncommon — unrecognised, undervalued and sometimes unaccepted.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
bütün | all |
bilgiler | knowledge |
ve | and |
bazen | sometimes |
TR Sıfırdan bir e-posta listesi oluşturmak zordur
EN However, starting an email list from scratch is tough
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
sıfırdan | from scratch |
e-posta | |
listesi | list |
TR Merkeziyetsiz bir projede yönetim zordur zira tanım itibariyle proje için karar alacak merkezi bir yapı bulunmamaktadır
EN Governance in a decentralized project is difficult, because by definition there are no central authorities to make decisions for the project
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
merkeziyetsiz | decentralized |
yönetim | governance |
proje | project |
karar | decisions |
merkezi | central |
TR Eğer karalama konusunda yardımcı olması için bir asistan çalıştırırsanız, ek maliyetler ekler ve bunu birden fazla tıbbi tesis genelinde ölçeklendirmek gerçekten zordur
EN If you employ an assistant to help with scribing, it adds additional costs and is really hard to scale this across multiple medical facilities
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
eğer | if |
tıbbi | medical |
gerçekten | really |
TR Gerçek hayatta insanlardan yardım istemek, bir sorunu kendi başıma çözmek, tüketmek yerine çalışmak daha zordur ama buna değer
EN It is harder to ask people in real life for help, to address a problem head-on myself, to work instead of consuming, but it?s worth it
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
gerçek | real |
yardım | help |
sorunu | problem |
değer | worth |
TR Ve çoğu durumda, hatırlamak zordur, çünkü bu URL'ler sadece rastgele harf ve sayı dizesidir
EN And in most cases, they’re hard to remember, as these URLs are just strings of random letters and numbers
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
ve | and |
çoğu | most |
durumda | cases |
url | urls |
rastgele | random |
TR Bu ücretsiz şablonların, iş WordPress temalarının bölünmüş ekran düzenine tepki vermesi ve uyarlanması zordur
EN These free templates are difficult to make react to and adapt a split-screen layout of business WordPress themes
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
ücretsiz | free |
wordpress | wordpress |
ekran | screen |
ve | and |
ın | of |
TR Merkeziyetsiz bir projede yönetim zordur zira tanım itibariyle proje için karar alacak merkezi bir yapı bulunmamaktadır
EN Governance in a decentralized project is difficult, because by definition there are no central authorities to make decisions for the project
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
merkeziyetsiz | decentralized |
yönetim | governance |
proje | project |
karar | decisions |
merkezi | central |
TR Bütün bilgiler başta zor bulunur — tanınması zordur, değer verilmez ve bazen kabul edilmez.
EN All knowledge begins as uncommon — unrecognised, undervalued and sometimes unaccepted.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
bütün | all |
bilgiler | knowledge |
ve | and |
bazen | sometimes |
TR Pek çok şeyi kendi ülkenizden planlamanız zordur
EN Many things are difficult to plan from your home country
TR Almanya’da otoyollarda hız limiti kadar hararetle tartışılan başka bir konu bulmak zordur. 1950’li yıllardan başlayarak kitlesel düzeyde motorize olunduğundan beri sürekli gündemde olan bir tartışma. Şimdi yeniden canlandı.
EN Almost no other issue is as passionately debated in Germany as an autobahn speed limit. Since the mass motorisation of the 1950s it has regularly been a hot topic. And it is again today.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
almanya | germany |
hız | speed |
başka | other |
yeniden | again |
TR Diğer sıralama izleme araçları karmaşık ve anlaşılması zordur, ancak Ranktracker basitlik göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur
EN Other rank tracking tools are complicated and hard to understand, but Ranktracker was built with simplicity in mind
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
diğer | other |
sıralama | rank |
izleme | tracking |
karmaşık | complicated |
ve | and |
ancak | but |
ranktracker | ranktracker |
TR Basit gerçek şu ki, bir web sayfasının yayına girmeden önce arama sonuçlarında nasıl görüneceğini belirlemek zordur, bu nedenle bir sıra izleyici kullanmak, gereken içeriden bilgiyi almanızı sağlayacaktır.
EN The simple fact is that it is difficult to determine how a web page is going to show up in search results before it goes live, so using a rank tracker will allow you to get the insider knowledge needed.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
basit | simple |
web | web |
önce | before |
arama | search |
nedenle | so |
sıra | rank |
kullanmak | using |
gereken | needed |
bilgiyi | knowledge |
TR Eğer karalama konusunda yardımcı olması için bir asistan çalıştırırsanız, ek maliyetler ekler ve bunu birden fazla tıbbi tesis genelinde ölçeklendirmek gerçekten zordur
EN If you employ an assistant to help with scribing, it adds additional costs and is really hard to scale this across multiple medical facilities
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
eğer | if |
tıbbi | medical |
gerçekten | really |
TR Yeni içecek ürünleri için şurup bölmesinin kapasitesini artırmak genelde zordur. Ancak akıllı teknoloji, teknik sınırlamaların ve alan sınırlamalarının üstesinden gelerek maliyet tasarrufu sağlar.
EN We have worked together to provide consumers with locally produced quality milk and improve smallholder dairy farmers’ livelihoods.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
artırmak | improve |
ancak | we |
sağlar | provide |
TR Bitki bazlı ürünler başarılı ürünlerdir. Müşteriler arasında popülerdir oldukları halde mükemmelleştirilmeleri zordur. Teknik raporumuzu indirerek daha fazla bilgi edinin.
EN Plant-based products are on a roll. They’re popular with customers but difficult to perfect. Download our white paper and learn more.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
bitki | plant |
ürünler | products |
müşteriler | customers |
bilgi | learn |
TR "Daha önce bir başkasının yapmadığı bir şeyi yapmak aslında oldukça zordur." Ruben Rausing
EN "Doing something that nobody else has done before is actually quite hard." Ruben Rausing
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
daha | that |
bir | something |
yapmak | doing |
aslında | actually |
oldukça | quite |
TR İyileşme süreci uzun ve zordur
EN The recovery process is long and difficult
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
süreci | process |
uzun | long |
ve | and |
TR Ve çoğu durumda, hatırlamak zordur, çünkü bu URL'ler sadece rastgele harf ve sayı dizesidir
EN And in most cases, they’re hard to remember, as these URLs are just strings of random letters and numbers
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
ve | and |
çoğu | most |
durumda | cases |
url | urls |
rastgele | random |
TR Ancak genellikle yedekleme sık yapılmaz ve geri yüklenmesi zordur
EN But they are often infrequent and difficult to restore
TR Ayrıca, Amazon, Trendyol ve Hepsiburada gibi sitelerde satış yaparken ürünlerinizi öne çıkarmak çok daha zordur
EN You’ll also be able to make your product pages stand out from the competition, something that’s a lot harder to do when you’re working within the framework of sites like Amazon and eBay
TR Rakam kullanmayın. Sayıları hatırlamak zordur ve her şeyi daha karmaşık hale getirir.
EN Avoid numbers. Numbers are hard to remember and make everything more complex.
TR Rakam kullanmayın. Sayıları hatırlamak zordur ve her şeyi daha karmaşık hale getirir.
EN Avoid numbers. Numbers are hard to remember and make everything more complex.
TR Rakam kullanmayın. Sayıları hatırlamak zordur ve her şeyi daha karmaşık hale getirir.
EN Avoid numbers. Numbers are hard to remember and make everything more complex.
TR Rakam kullanmayın. Sayıları hatırlamak zordur ve her şeyi daha karmaşık hale getirir.
EN Avoid numbers. Numbers are hard to remember and make everything more complex.
TR Rakam kullanmayın. Sayıları hatırlamak zordur ve her şeyi daha karmaşık hale getirir.
EN Avoid numbers. Numbers are hard to remember and make everything more complex.
TR Rakam kullanmayın. Sayıları hatırlamak zordur ve her şeyi daha karmaşık hale getirir.
EN Avoid numbers. Numbers are hard to remember and make everything more complex.
TR Belirli bir web sitesinin backlink profilini parçalarına ayırmak ister misiniz?
EN Want to dissect the backlink profile of a certain website?
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
belirli | certain |
backlink | backlink |
profilini | profile |
TR Günümüzde, yolunu ayırmak istediğin mobilyalarını satabileceğin yerler çok kısıtlı
EN Nowadays, there are very limited places where you can sell the furniture you want to separate
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
istediğin | you want |
yerler | places |
TR "Böyle büyük binalarla dolu bir şehirde böyle bir park alanı ayırmak ve bu Park'ı bu denli güzel korumak ve geliştirmek Şehrin nefes almasını sağlamış."
EN "I'd consider Central Park as the oasis of NYC. It's a little bit of tranquility in a city that never sleeps. Stop in, grab a map and you can easily spend a whole day exploring this huge park. Enjoy!"
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
büyük | huge |
park | park |
bu | this |
TR Ekran ve kasaların yapışkanını sıyırmak ve ayırmak için ultra ince açıcı
EN Ultra-thin pick for slicing adhesive and separating screens and cases
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
ultra | ultra |
TR Transkriptleri saniyeler içinde arayın ve anahtar bilgileri ve verileri kesin. Anahtar temaları ayırmak için tüm transkriptlerinizde de arama yapabilirsiniz.
EN Search transcripts in seconds and pinpoint key information and data. You can also search across all your transcripts to isolate key themes.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
transkriptleri | transcripts |
saniyeler | seconds |
anahtar | key |
tüm | all |
de | also |
arama | search |
TR Slazzer, ön plandaki pikselleri tespit etmek ve bunları arka plan piksellerinden ayırmak için yapay zeka bilgisayar görüş algoritması kullanır.
EN Slazzer uses AI computer vision algorithm to detect foreground pixels and separate them from the background pixels.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
tespit | detect |
bilgisayar | computer |
görüş | vision |
kullanır | uses |
TR Bir bilgi tabanı oluşturmak ve makalelerinizi kategorilere ayırmak söz konusu olduğunda, yardım etmek istediğiniz hedef kitlenin türünü anlamak önemlidir
EN When it comes to creating a knowledge base and separating your articles into categories, it's important to understand the type of audience you are willing to help
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
bilgi | knowledge |
olduğunda | when |
TR Kullanıcılar sayfayı aşağı kaydırdıklarında yardım merkezini, sosyal medya bağlantılarını ve iletişim formunu bulacaklardır, bu nedenle Hakkımızda şablonunun ana alanını işinizin sözlü tanıtımına ayırmak daha iyidir
EN Users will find the help center, social media links, and contact form when they scroll down the page, so it’s better to dedicate the main area of the About Us template to the verbal introduction of your business
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
kullanıcılar | users |
aşağı | down |
yardım | help |
ve | and |
formunu | form |
nedenle | so |
ana | main |
bağlantılar | links |
alanı | area |
ın | of |
TR Selülozu doğal ek maddelerin ayırmak ve sonrasında kimyasal bakımdan saf hazırlamak için bir dizi mekanik ve kimyasal adım gereklidir.
EN An entire series of mechanical and chemical steps are required, first to separate cellulose from the associated natural materials and then to refine it until chemically pure.
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
doğal | natural |
kimyasal | chemical |
saf | pure |
dizi | series |
mekanik | mechanical |
adım | steps |
gereklidir | required |
TR Her halukarda bu formaliteler için yeterli zaman ayırmak gerek
EN You should definitely give yourself enough time to cope with the red tape
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
yeterli | enough |
zaman | time |
TR nesnesi oluşturmaya yetecek bellek ayırmak ve 1 kilobayttan azıyla dönmesi için üretecin dahili durumunu izlemektir.
EN object and track the current state of the generator internally, which turns out to be less than 1 kilobyte.
TR "Böyle büyük binalarla dolu bir şehirde böyle bir park alanı ayırmak ve bu Park'ı bu denli güzel korumak ve geliştirmek Şehrin nefes almasını sağlamış."
EN "I'd consider Central Park as the oasis of NYC. It's a little bit of tranquility in a city that never sleeps. Stop in, grab a map and you can easily spend a whole day exploring this huge park. Enjoy!"
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
büyük | huge |
park | park |
bu | this |
TR "Vakit ayırmak ve rahat gezmek lazım. Çok büyük ve güzel. İngilizce sunum eksikliği ile bile gezmesi güzel."
EN "If you felt like going to the Chapultepec Park, don't forget to visit the this Castle afterwards, where you will enjoy an amazing view, beautiful decorations and the Porfirian style of construction."
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
güzel | beautiful |
TR "Böyle büyük binalarla dolu bir şehirde böyle bir park alanı ayırmak ve bu Park'ı bu denli güzel korumak ve geliştirmek Şehrin nefes almasını sağlamış."
EN "I'd consider Central Park as the oasis of NYC. It's a little bit of tranquility in a city that never sleeps. Stop in, grab a map and you can easily spend a whole day exploring this huge park. Enjoy!"
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
büyük | huge |
park | park |
bu | this |
TR "Vakit ayırmak ve rahat gezmek lazım. Çok büyük ve güzel. İngilizce sunum eksikliği ile bile gezmesi güzel."
EN "If you felt like going to the Chapultepec Park, don't forget to visit the this Castle afterwards, where you will enjoy an amazing view, beautiful decorations and the Porfirian style of construction."
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
güzel | beautiful |
TR "Böyle büyük binalarla dolu bir şehirde böyle bir park alanı ayırmak ve bu Park'ı bu denli güzel korumak ve geliştirmek Şehrin nefes almasını sağlamış."
EN "I'd consider Central Park as the oasis of NYC. It's a little bit of tranquility in a city that never sleeps. Stop in, grab a map and you can easily spend a whole day exploring this huge park. Enjoy!"
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
büyük | huge |
park | park |
bu | this |
TR "Vakit ayırmak ve rahat gezmek lazım. Çok büyük ve güzel. İngilizce sunum eksikliği ile bile gezmesi güzel."
EN "If you felt like going to the Chapultepec Park, don't forget to visit the this Castle afterwards, where you will enjoy an amazing view, beautiful decorations and the Porfirian style of construction."
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
güzel | beautiful |
TR "Böyle büyük binalarla dolu bir şehirde böyle bir park alanı ayırmak ve bu Park'ı bu denli güzel korumak ve geliştirmek Şehrin nefes almasını sağlamış."
EN "I'd consider Central Park as the oasis of NYC. It's a little bit of tranquility in a city that never sleeps. Stop in, grab a map and you can easily spend a whole day exploring this huge park. Enjoy!"
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
büyük | huge |
park | park |
bu | this |
TR "Vakit ayırmak ve rahat gezmek lazım. Çok büyük ve güzel. İngilizce sunum eksikliği ile bile gezmesi güzel."
EN "If you felt like going to the Chapultepec Park, don't forget to visit the this Castle afterwards, where you will enjoy an amazing view, beautiful decorations and the Porfirian style of construction."
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
güzel | beautiful |
TR "Vakit ayırmak ve rahat gezmek lazım. Çok büyük ve güzel. İngilizce sunum eksikliği ile bile gezmesi güzel."
EN "If you felt like going to the Chapultepec Park, don't forget to visit the this Castle afterwards, where you will enjoy an amazing view, beautiful decorations and the Porfirian style of construction."
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
güzel | beautiful |
TR "Böyle büyük binalarla dolu bir şehirde böyle bir park alanı ayırmak ve bu Park'ı bu denli güzel korumak ve geliştirmek Şehrin nefes almasını sağlamış."
EN "I'd consider Central Park as the oasis of NYC. It's a little bit of tranquility in a city that never sleeps. Stop in, grab a map and you can easily spend a whole day exploring this huge park. Enjoy!"
Tyrkisk | Engelsk |
---|---|
büyük | huge |
park | park |
bu | this |
Viser 50 av 50 oversettelser