EN Once, he tried to hide his finger under the table during the job interview but when they realized that his finger they rejected him by saying that they would not be able to recruit him because his injured finger would be a ‘high risk’ in the work.
TR Bir keresinde Erhan, iş görüşmesinde parmağını masanın altına saklamaya çalışmış ancak yetkililer parmağını fark edince yaralı parmağının iş için 'yüksek risk' taşıyacağını öne sürerek iş başvurusunu reddetmişler.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| high | yüksek |
| risk | risk |
| his | in |
| because | için |
| a | bir |
EN Once, he tried to hide his finger under the table during the job interview but when they realized that his finger they rejected him by saying that they would not be able to recruit him because his injured finger would be a ‘high risk’ in the work.
TR Bir keresinde Erhan, iş görüşmesinde parmağını masanın altına saklamaya çalışmış ancak yetkililer parmağını fark edince yaralı parmağının iş için 'yüksek risk' taşıyacağını öne sürerek iş başvurusunu reddetmişler.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| high | yüksek |
| risk | risk |
| his | in |
| because | için |
| a | bir |
EN BoyFun - Slutty Roman Capellini Is Jerking Off Outdoors When Antony Carter Finds Him And Copulates Him at Gay0Day
TR Gay0Day'de BoyFun - Sürtük Roman Capellini, Antony Carter Onu Bulduğunda Ve Onu Çiftleştirdiğinde Açık Havada Mastürbasyon Yapıyor
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| is | onu |
| and | ve |
EN Description: View Tangent femdom copulates him with his own cum hd as completely free. BDSM porn xxx Tangent femdom copulates him with his own cum video.
TR Açıklama: Teğet femdom onu kendi cum ile kopyalar hd tamamen ücretsiz olarak görüntüle. Bdsm Porno xxx Teğet femdom onu kendi cum ile kopyalar video.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| description | açıklama |
| hd | hd |
| completely | tamamen |
| bdsm | bdsm |
| free | ücretsiz |
| video | video |
| as | olarak |
| own | kendi |
| view | ile |
| porn | porno |
| xxx | xxx |
EN Once, he tried to hide his finger under the table during the job interview but when they realized that his finger they rejected him by saying that they would not be able to recruit him because his injured finger would be a ‘high risk’ in the work.
TR Bir keresinde Erhan, iş görüşmesinde parmağını masanın altına saklamaya çalışmış ancak yetkililer parmağını fark edince yaralı parmağının iş için 'yüksek risk' taşıyacağını öne sürerek iş başvurusunu reddetmişler.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| high | yüksek |
| risk | risk |
| his | in |
| because | için |
| a | bir |
EN Once, he tried to hide his finger under the table during the job interview but when they realized that his finger they rejected him by saying that they would not be able to recruit him because his injured finger would be a ‘high risk’ in the work.
TR Bir keresinde Erhan, iş görüşmesinde parmağını masanın altına saklamaya çalışmış ancak yetkililer parmağını fark edince yaralı parmağının iş için 'yüksek risk' taşıyacağını öne sürerek iş başvurusunu reddetmişler.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| high | yüksek |
| risk | risk |
| his | in |
| because | için |
| a | bir |
EN On the other hand, he did not get any support from the firm and even they did not call him to ask about his health status.
TR Öte yandan, firmadan herhangi bir destek alamadı, üstelik firma sağlık durumunu sormak için bile Erhan'ı aramadı.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| hand | sağ |
| support | destek |
| ask | sormak |
| health | sağlık |
| status | durumunu |
| his | in |
| any | herhangi |
| even | bir |
| to | bile |
| they | için |
EN Erhan hopes that this project will provide him with an advantage in order to get a permanent position in the municipality.
TR Erhan, belediyede kalıcı bir pozisyon elde etmek için bu projenin kendisine bir avantaj sağlayacağını da umuyor.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| project | projenin |
| advantage | avantaj |
| position | pozisyon |
| erhan | erhan |
| permanent | kalıcı |
| this | bu |
| in | da |
| a | bir |
| get | elde |
EN With over a decade of practical experience in SEO and digital marketing, there's nothing that excites him more than perfectly optimized and scalable processes.
TR SEO ve dijital pazarlamada on yılı aşkın pratik deneyimiyle, onu mükemmel şekilde optimize edilmiş ve ölçeklenebilir süreçlerden daha fazla heyecanlandıran hiçbir şey yoktur.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| of | ın |
| practical | pratik |
| perfectly | mükemmel |
| scalable | ölçeklenebilir |
| seo | seo |
| a | bir |
| optimized | optimize |
| and | ve |
| in | aşkın |
| digital | dijital |
EN She & Him music, videos, stats, and photos | Last.fm
TR She & Him müzikleri, videoları, istatistikleri ve fotoğrafları | Last.fm
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| music | müzikleri |
| stats | istatistikleri |
| last | last |
| photos | fotoğrafları |
| videos | videoları |
| and | ve |
EN She & Him is an American indie folk band consisting of Zooey Deschanel (vocals, keyboards) and M
TR She & Him; bir American indie folk grubudur
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| american | american |
| indie | indie |
| she | bir |
EN She & Him is an American indie folk band consisting of Zooey Deschanel (vocals, keyboards) and M. Ward (guitar, production). The pair first met in 2006 for a movie soundtrack project fo… read more
TR She & Him; bir American indie folk grubudur. Grubun elemanları ise; Zooey Deschanel (vokal, piyano, banjo) ve M. Ward (gitar, prodüksiyon)'tır. Grubun ilk albümü 'Volume On… Devamını oku
EN She & Him is an American indie folk band consisting of Zooey Deschanel (vocals, keyboards) and M. Ward (guitar, production). The pair first met in 2006 for a movie soundtrack project for the film 'The Go-Getter' in which … read more
TR She & Him; bir American indie folk grubudur. Grubun elemanları ise; Zooey Deschanel (vokal, piyano, banjo) ve M. Ward (gitar, prodüksiyon)'tır. Grubun ilk albümü 'Volume One' 2008'in Mayıs ayında Merge Record… Devamını oku
EN In his five-decade career Elton John has sold more than 300 million records, making him one of the best-selling music artists in the world
TR 11 yaşında, Kraliyet Müzik Akademisi'nden burs kazandı
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| music | müzik |
| his | ya |
EN While that made the world smaller for him, it was his discovery of the Internet that truly opened his eyes to the possibilities
TR Bu onun için dünyayı daha küçük hale getirirken,gerçek manada olabileceklere gözünü açan İnternetin keşfi olmuştur
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| of | in |
| that | gerçek |
| smaller | daha küçük |
| world | dünyayı |
EN On the other hand, he did not get any support from the firm and even they did not call him to ask about his health status.
TR Öte yandan, firmadan herhangi bir destek alamadı, üstelik firma sağlık durumunu sormak için bile Erhan'ı aramadı.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| hand | sağ |
| support | destek |
| ask | sormak |
| health | sağlık |
| status | durumunu |
| his | in |
| any | herhangi |
| even | bir |
| to | bile |
| they | için |
EN Erhan hopes that this project will provide him with an advantage in order to get a permanent position in the municipality.
TR Erhan, belediyede kalıcı bir pozisyon elde etmek için bu projenin kendisine bir avantaj sağlayacağını da umuyor.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| project | projenin |
| advantage | avantaj |
| position | pozisyon |
| erhan | erhan |
| permanent | kalıcı |
| this | bu |
| in | da |
| a | bir |
| get | elde |
EN When a user visits your website, he/she sends a request to the server, and the server presents your website to him/her
TR Bir kullanıcı web sitenizi ziyaret ettiği zaman, sunucuya bir istek gönderir ve sunucu da web sitenizi kullanıcıya sunar
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| website | web |
| sends | gönderir |
| request | istek |
| when | zaman |
| user | kullanıcı |
| server | sunucu |
| to | ziyaret |
| she | bir |
| and | ve |
EN Mexican Pays Straight Big Cocked Polish Guy to Fuck him at Gay0Day
TR Gay0Day'de Meksika öder düz Büyük eğdi Polonya adam için Siktir et onu
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| straight | düz |
| big | büyük |
| to | için |
EN “Future farmer” Sebastian Heilmann talks about new paths in agriculture and what makes a good rural life for him.
TR Berlin Nüfus ve Kalkınma Araştırma Enstitüsü’nden Susanne Dähner, kırsal yaşamın Almanya’da neden daha çekici hale geldiğini açıklıyor.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| and | ve |
| rural | kırsal |
| for | neden |
| in | daha |
EN So we joined forces with a number of other charities and created a campaign, which gave our users and other engaged people the opportunity to send him some encouraging words
TR Ancak, hastalığı nedeniyle yatağa bağlı olduğu için kendisini bu arzusuna olabildiğince yakınlaştıran bir kampanya başlattık
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| campaign | kampanya |
| of | in |
| to | için |
| which | bu |
| the | ancak |
| a | bir |
EN When journalist Deniz Yücel was arrested in Turkey in February 2017, a long struggle began for him, for his relatives, but also for all those who followed his story every day
TR Gazeteci Deniz Yücel, Şubat 2017'de Türkiye'de tutuklandığında uzun bir mücadele başladı - kendisi için, akrabaları için, ama aynı zamanda her gün hikayesini takip eden herkes için
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| long | uzun |
| his | in |
| followed | takip |
| but | ama |
| also | de |
| when | zamanda |
| day | gün |
| for | için |
EN Around 160 other journalists were imprisoned with him at the time, all of them sharing the same fate: arbitrary detention and the lack of a fair trial
TR O dönemde yaklaşık 160 diğer gazeteci onunla birlikte hapsedildi ve hepsi aynı kaderi paylaştılar: Hukuki keyfilik ve adil yargılanma eksikliği
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| other | diğer |
| fair | adil |
| and | ve |
| the | aynı |
| around | yaklaşık |
| with | onunla |
EN In close cooperation with WeltN24, MyPostcard provided 10,000 free postcards to show Deniz solidarity and send encouraging words to him in jail
TR MyPostcard, WeltN24 ile yakın işbirliği içinde Deniz'e dayanışma göstermek ve hapishaneye cesaret verici kelimeler göndermek için 10,000 ücretsiz kartpostal sağlamıştır
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| close | yakın |
| cooperation | işbirliği |
| mypostcard | mypostcard |
| solidarity | dayanışma |
| free | ücretsiz |
| and | ve |
| in | içinde |
| to | için |
| show | göstermek |
| with | ile |
EN Tangent femdom copulates him with his own cum
TR Teğet femdom onu kendi cum ile kopyalar
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| own | kendi |
EN The babes make him their toe engulfing wench
TR Dakota james yürüdü içinde üzerinde onu Üvey anne ağız beceriyor bir weenie
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| make | içinde |
EN Youthful dude seduces one hawt hot milf and acquires him to fuck her and takes her love tunnel juices
TR Kırmızı çiftleşiyor onu snatch ile bbc içinde küvet
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| her | onu |
| to | içinde |
EN Ali Can is committed to fighting racism. He explains what can be effective and what tolerance means to him.
TR Ali Can ırkçılıkla mücadele ediyor. Bu alanda neyin etkili olduğunu ve hoşgörünün onun için ne anlama geldiğini bizimle paylaştı.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| ali | ali |
| effective | etkili |
| is | olduğunu |
| and | ve |
| what | ne |
| to | için |
EN All messages are stored in the employee's account. Upon dismissal, he can carry away correspondence with him
TR Tüm mesajlar çalışanın hesabında saklanır. Yazışmalar üzerinde kontrolünüz olmaz, işten ayrıldıklarında bile telefonlarında mesajlara erişebilirler
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| all | tüm |
| messages | mesajlar |
| account | hesabı |
| the | üzerinde |
EN On the other hand, he did not get any support from the firm and even they did not call him to ask about his health status.
TR Öte yandan, firmadan herhangi bir destek alamadı, üstelik firma sağlık durumunu sormak için bile Erhan'ı aramadı.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| hand | sağ |
| support | destek |
| ask | sormak |
| health | sağlık |
| status | durumunu |
| his | in |
| any | herhangi |
| even | bir |
| to | bile |
| they | için |
EN Erhan hopes that this project will provide him with an advantage in order to get a permanent position in the municipality.
TR Erhan, belediyede kalıcı bir pozisyon elde etmek için bu projenin kendisine bir avantaj sağlayacağını da umuyor.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| project | projenin |
| advantage | avantaj |
| position | pozisyon |
| erhan | erhan |
| permanent | kalıcı |
| this | bu |
| in | da |
| a | bir |
| get | elde |
EN On the other hand, he did not get any support from the firm and even they did not call him to ask about his health status.
TR Öte yandan, firmadan herhangi bir destek alamadı, üstelik firma sağlık durumunu sormak için bile Erhan'ı aramadı.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| hand | sağ |
| support | destek |
| ask | sormak |
| health | sağlık |
| status | durumunu |
| his | in |
| any | herhangi |
| even | bir |
| to | bile |
| they | için |
EN Erhan hopes that this project will provide him with an advantage in order to get a permanent position in the municipality.
TR Erhan, belediyede kalıcı bir pozisyon elde etmek için bu projenin kendisine bir avantaj sağlayacağını da umuyor.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| project | projenin |
| advantage | avantaj |
| position | pozisyon |
| erhan | erhan |
| permanent | kalıcı |
| this | bu |
| in | da |
| a | bir |
| get | elde |
EN When a user visits your website, he/she sends a request to the server, and the server presents your website to him/her
TR Bir kullanıcı web sitenizi ziyaret ettiği zaman, sunucuya bir istek gönderir ve sunucu da web sitenizi kullanıcıya sunar
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| website | web |
| sends | gönderir |
| request | istek |
| when | zaman |
| user | kullanıcı |
| server | sunucu |
| to | ziyaret |
| she | bir |
| and | ve |
EN However, an additional driver can be added to the insurance coverage allowing him/her to drive the same car as well
TR Ancak, sigorta kapsamına ek bir sürücü eklenerek aynı aracı kullanmasına izin verilebilir
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| insurance | sigorta |
| driver | sürücü |
| additional | ek |
| same | bir |
EN Olaf Scholz is Germany’s new chancellor – before him, Angela Merkel headed the country’s federal government for 16 years.
TR Olaf Scholz Almanya’nın yeni şansölyesi. Ondan önce Angela Merkel 16 yıl boyunca federal hükümetin zirvesinde kaldı.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| scholz | scholz |
| new | yeni |
| angela | angela |
| merkel | merkel |
| years | yıl |
| federal | federal |
EN After unsuccessful attempts to catch him, he was shot by hunters.
TR Başarıya ulaşamayan arama çalışmalarının ardından Bruno avcılar tarafından öldürüldü.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| by | tarafından |
| to | ardından |
EN This was also evident in the informal conversation she enjoyed with him during the 2015 G7 meeting in Germany, which was held in Elmau at the foot of the Wetterstein mountain range in the Alps.
TR Bu, 2015’te Almanya‘da Alpler bölgesinde, Wetterstein dağlarının eteğindeki Elmau’da yapılan G7 buluşmasındaki samimi görüşme sahnesinde kendini gösteriyordu.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| mountain | dağ |
| this | bu |
| in | da |
| of | nın |
EN GoodBuy aims to do business in a climate-friendly and socially responsible way. Founder Simon Böhnlein explains how this enabled him to make it through the corona crisis.
TR İklim dostu ve sosyal bir ekonomi: İşte GoodBuy bu. Girişimci Simon Böhnlein, korona krizinden geçmeyi nasıl başardığını açıklıyor.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| simon | simon |
| corona | korona |
| friendly | dostu |
| business | ekonomi |
| this | bu |
| and | ve |
| a | bir |
| how | nasıl |
EN Ali Can is committed to fighting racism. He explains what can be effective and what tolerance means to him.
TR Ali Can ırkçılıkla mücadele ediyor. Bu alanda neyin etkili olduğunu ve hoşgörünün onun için ne anlama geldiğini bizimle paylaştı.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| ali | ali |
| effective | etkili |
| is | olduğunu |
| and | ve |
| what | ne |
| to | için |
EN However, this did not change the reality of life for queer people in the street because society failed to really listen to him.
TR Öte yandan sokaktaki kuir insanların hayatlarında herhangi bir şey değişmemişti, çünkü toplum Cobain’i gerçekten dinlemeyi becerememişti.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| society | toplum |
| really | gerçekten |
| people | insanlar |
| however | bir |
| to | şey |
| because | çünkü |
| the | herhangi |
EN Harting is not taking part this time, but Jasinski will be there with his discuses: normally he takes two with him – a yellow one and a black one, one with a slightly rougher edge
TR Bu sefer Harting yok, ama Jasinski ve fırlatılmayı bekleyen diskler orada olacak: Yanında genellikle iki tanesini bulunduruyor; biri sarı, biri siyah, birinin kenarı biraz daha pürüzlü
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| there | orada |
| yellow | sarı |
| black | siyah |
| slightly | biraz |
| but | ama |
| one | birinin |
| and | ve |
| this | bu |
| not | yok |
| two | iki |
| will | olacak |
EN “Future farmer” Sebastian Heilmann talks about new paths in agriculture and what makes a good rural life for him.
TR “Geleceğin çiftçisi” Sebastian Heilmann ile tarımda yeni yöntemleri ve iyi bir kırsal yaşamın onun için ne anlama geldiğini konuştuk.
EN The supervisor gives the employee responsibility for a task or project and relies on him or her doing everything in the appropriate manner
TR Üstünüz size bir görevin veya bir projenin sorumluluğunu verir ve her şeyin uygun bir zamanda halledilmesini bekler
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| gives | verir |
| project | projenin |
| and | ve |
| or | veya |
| a | bir |
| the | size |
EN When it came to choosing a career, it was clear to him: "Where is the best place to learn about cars? In Germany! "That's why the Spaniard has now completed an apprenticeship as a motor vehicle mechatronics engineer
TR Bir meslek seçme aşamasına geldiğinde cevabı hazırmış: “Otomobiller hakkında bir şeyler öğrenmek için en iyi yer neresi? Almanya!” Bu nedenle İspanyol genç burada ve şimdi mekatronikçi olarak mezuniyet aşamasında
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| came | geldi |
| place | yer |
| germany | almanya |
| as | olarak |
| learn | ve |
| an | bir |
| best | iyi |
EN Bonnet has learnt a lot: the Centre for Teaching Development at TH Köln University of Applied Sciences gave him the idea of using videos to impart knowledge
TR Bonnet yeni bir şey daha öğrenmiş: Köln Teknik Yüksekokulu Ders Geliştirme Mekezi, onun aklına video ile bilgi aktarma fikrini sokmuş
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| development | geliştirme |
| videos | video |
| knowledge | bilgi |
| to | şey |
| a | bir |
EN The expat Asyraf Syamsul lives in the city of Cologne. But what he likes best is the environment. Learn here about what fascinates him there.
TR Gurbetçi Asyraf Syamsul, Köln kentinde yaşıyor. Ama onun en hoşlandığı yer, bir ulusal park. Onu neyin büyülediğini, bu yazımızda okuyacaksınız.
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| lives | yaşıyor |
| cologne | köln |
| but | ama |
| best | en |
| what | neyin |
| here | bu |
EN Little “Hätschelhans”, as his mother called him, enjoyed a sheltered upbringing here and was home-tutored by eight successive teachers
TR Annesinin “Hätschelhans” lakabını taktığı Goethe burada sevgi dolu bir ortamda büyüdü ve sayıları ssekizi bulan öğretmenler tarafından evde eğitildi
EN He felt that the house was worth spending 4,200 Reichsthaler on, as it allowed him to work in peace
TR 4200 imparatorluk gümüşüne mal olan evde sükunet içerisinde çalışabilecekti
| Îngilîzî | Tirkî |
|---|---|
| it | olan |
| on | evde |
| in | içerisinde |
EN “I did it to make sure my vote counted, and it was thrilling to know that it was important.” He was five years old when his parents brought him and his brother to Germany from St Petersburg in 1993
TR “Sesimi duyurabilmek için oyumu kullandım
{Endresult} ji 50 wergeran nîşan dide
Almanî
Ereb
Fransî
Fînlandî
Holandî
Japonî
Koreyî
Macarî
Norwêcî
Polandî
Portekizî
Rûsî
Swêdî
Tirkî
Vîetnamî
Çekî
Çînî
Îndonezî
Îspanyolî
Îtalî