TR Multimedya dosyalarını otomatik olarak veya eylem tetikli olarak (tıklayarak veya fare ile üzerine gelerek) oynatma (sadece Windows ve macOS için)
TR Multimedya dosyalarını otomatik olarak veya eylem tetikli olarak (tıklayarak veya fare ile üzerine gelerek) oynatma (sadece Windows ve macOS için)
EN Automatic or action-triggered playing (via a click or mouseover) of multimedia files (only in Windows and macOS)
터키어 | 영어 |
---|---|
multimedya | multimedia |
veya | or |
eylem | action |
windows | windows |
macos | macos |
TR Kooperatifler temel olarak, gönüllü kişilerin bir araya gelerek, ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlar doğrultusunda birlikte çalıştıkları işletmelerdir ve kooperatifçiliğin 7 evrensel ilkesi bulunmaktadır.
EN The cooperative is an enterprise where volunteers come together and work together in line with economic, social, and cultural needs, and there are 7 universal principles of cooperatives.
터키어 | 영어 |
---|---|
ekonomik | economic |
sosyal | social |
kültürel | cultural |
doğrultusunda | in line with |
evrensel | universal |
TR Bu istasyonlar biraraya gelerek bu çok özel haftada Radyo Herkes’in içinde yer alan esşiz bir istasyon ağı oluşturacaklar.
EN Together they will make up a unique network of stations taking part in Radio Everyone across this very special week.
터키어 | 영어 |
---|---|
bu | this |
çok | very |
radyo | radio |
herkes | everyone |
ağı | network |
TR Gofret, annesiyle birlikte işe gelerek otelin Patili Elçisi olarak görev alıyor.
EN Experience the Grandest of Valentine’s Days with the addition of a Couple’s Massage to your visit.
TR Gofret, annesiyle birlikte işe gelerek otelin Patili Elçisi olarak görev alıyor.
EN The highest base elevation of any major Canadian ski area.
TR Gofret, annesiyle birlikte işe gelerek otelin Patili Elçisi olarak görev alıyor.
EN The highest base elevation of any major Canadian ski area.
TR Sektörden ve devlet kurumlarından ilgili tarafların bir araya gelerek teknik standartlar üzerinde uzlaşmaya vardığı tarafsız ve açık bir platformdur
EN It is a neutral and open platform for interested industry and government parties to come together to agree on technical standards
터키어 | 영어 |
---|---|
devlet | government |
araya | together |
teknik | technical |
standartlar | standards |
açık | open |
TR İkinci Dünya Savaşı sonrasında batılı müttefik güçlerinin işgal bölgelerinde kurulmuş olan eyaletler 1949’da bir araya gelerek Federal Almanya Cumhuriyeti’ni oluşturdu
EN The states were founded in the Allied occupation zones after the Second World War and merged into West Germany in 1949 to form the Federal Republic of Germany
터키어 | 영어 |
---|---|
dünya | world |
savaşı | war |
eyaletler | states |
federal | federal |
cumhuriyeti | republic |
TR 1832’de şatonun bulunduğu tepede yapılan “Hambach Festivali”ne 30.000 kişi gelerek politik katılım hakkı, toplantı, basın ve düşünce özgürlüğü talep ettiler
EN In 1832, 30,000 people marched to the Schlossberg hill for the 'Hambach Festival' demanding political participation, freedom of assembly, freedom of the press and freedom of speech
터키어 | 영어 |
---|---|
festivali | festival |
kişi | people |
politik | political |
katılım | participation |
basın | press |
ın | of |
TR Tüm bunlar bir araya gelerek SERP denetleyicimizi piyasadaki en iyilerden biri haline getiriyor ve belirli bir anahtar kelimeye göre sıralamanızı kolayca belirlemenizi sağlıyor
EN All of this comes together to make our SERP checker one of the best on the market, allowing you to easily determine your rank based on a particular keyword
터키어 | 영어 |
---|---|
araya | together |
serp | serp |
piyasadaki | on the market |
anahtar | keyword |
TR Paketteki her katmanın kendine has bir görevi vardır ve katmanlar bir araya gelerek paket içindeki gıdayı güvenli tutar.
EN Each layer in the package has its own specific purpose and together they keep the food inside the package safe.
터키어 | 영어 |
---|---|
her | each |
araya | together |
paket | package |
gıdayı | food |
güvenli | safe |
TR Yeni içecek ürünleri için şurup bölmesinin kapasitesini artırmak genelde zordur. Ancak akıllı teknoloji, teknik sınırlamaların ve alan sınırlamalarının üstesinden gelerek maliyet tasarrufu sağlar.
EN We have worked together to provide consumers with locally produced quality milk and improve smallholder dairy farmers’ livelihoods.
터키어 | 영어 |
---|---|
artırmak | improve |
ancak | we |
sağlar | provide |
13 번역 중 13 표시 중